HADİSLERLE CİHAD
CİHADA KOŞMAK

869

 

İbn-i Abbâs radiya'llâhu anhümâ'dan Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in feth-i Mekke günü (îrâd ettiği bir hutbesinde) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:

Feth (-i Mekke) den sonra (artık Mekke'den Medîne'ye) hicret yoktur. (Ba'demâ) Mekke'den yalnız cihad kasdiyle ve tahsîl-i fezâil niyetiyle çıkılabilir. Binâenaleyh (devlet tarafından) cihâda da'vet olunduğunuzda hemen icâbet ediniz!.

CİHAD

25

Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den:

Şöyle demiştir: Resûlu'llâh sall'llâhu aleyhi ve sellem'e: "Amelin hangisi efdâldir?" diye sordular. "Allâha ve Resûlüne îmân." buyurdu. "Ondan sonra hangisi?" dediler. "Allah yolunda cihâd." buyurdu. "Ondan sonra da hangisi?" diye sordular. "Makbûl (olmuş, içine günah ve riyâ karışmamış) Hac." cevâbını verdi.

755

Âişe radiya'llâhu anhâ'dan rivâyet olunduğuna göre, Sıddîka-i müşârün-ileyhâ demiştir ki: Bir kere ben:

- Yâ Resûla'llâh biz cihâdı, ibâdetlerin efdali biliyoruz. Biz, cihâda iştirâk edemez miyiz? diye sordum. Resûlullâh:

- Hayır, siz cihâd edemezsiniz. Siz kadınlar için efdal-i cihâd, her halde hacc-ı mebrûr olur, buyurdu.

1176

Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'ten (şöyle) dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e bir er kişi geldi de:

- Yâ Resûla'll

âh! Bana cihâda muâdil bir ibâdete delâlet buyurulsa! dedi. Resûlullâh:

- Ben cihad değerinde bir ibâdet bulmuş değilim ki, buyurdu. (Ve devâm edip):

- (Sana sorarım) gücün yetişir mi ki: mücâhid (sefere) çıktığı sıra sen (de) mescidine girip(o dönünceye kadar) namaz kılasın da hiç usanmıyasın. Ve oruç tutasın da hiç iftar etmiyesin? diye sordu. O kişi:

- Buna kimin gücü yeter ki? diye cevap verdi.

1177

Ebû Saîd (-i Hudrî) radiya'llâhu anh'ten şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Bir kere Resûlullâh'a):

- Yâ Resûla'llâh! İnsanların hangisi efdaldir? diye soruldu da Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem:

- Caniyle, maliyle Allah yolunda cenk eden mü'min, buyurdu.

- Sonra kim? diye sordular. Resûlullâh:

- (O da) vâdîlerden bir vâdîde (ihtiyâr-ı uzlet eden) mü'mindir ki, o, Allah'dan korkar da insanları, şerrinden rahat bırakır, buyurdu.

   

 

 

1178

Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: Allah yolunda (harb eden) mücâhidin benzeri - Allah, kendi yolunda cihâd eden kimse (de ki gâye) yi çok iyi bilir ya - (gündüz) oruç tutan ve (gece) namaz kılan (mü'min) in meselidir. Allah, kendi yolunda döğüşen mücâhid için ya onun şehâdeti sûretiyle onu (sorgusuz derhal) Cennet'e koymağı, yâhut mücâhidi sevabla veya ganîmetle berâber sâlimen (meskenine) dönmesini deruhde etti.

 

1179

Yine Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Her kim Allâh'a ve O'nun Resûlüne îmân eder de namaz kılar ve Ramazan'da oruç tutarsa, onu Cennet'e koymak Allah üzerine (sanki) bir hak olur. O kimse ister Allah yolunda cihâd etsin, isterse içinde doğduğu toprağında, (evinde) otursun. Bunun üzerine Ashâb:

Yâ Resûla'llâh! (Bu haberi) halka müjdelemez miyiz? demişlerdi. Resûl-i Ekrem (şöyle) söyle (yerek istidrâk eyle) di:

- Cennet'te yüz derece vardır ki, Allah onları Allah yolunda cihâd eden mücâhidler için hazırlamıştır. İki derece arasındaki mesâfe, gökle yer arasındaki mesâfe gibidir. Siz Allah'dan (Cennet) istemek dilediğinizde Ondan Firdevs'i isteyin!. O, Cennet'in efdalidir ve Cennet'in en yücesidir. Râvî diyor ki: Öyle zannediyorum ki, (Şeyhim Füleyh): "Firdevs'in üstünde Arş-ı Rahmân vardır" demişti. Cennet'in ırmakları da Firdevs'ten akar.

1180 Enes İbn-i Mâlik radiya'llahu anh'den Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Sabahleyin veya akşamleyin her hangi bir zamanda Allah yolunda bir kere (cihad için) yürüyüş, hiç şüphesiz dünyâdan ve dünyâdaki şeylerin hepsinden hayırlıdır.
1181 Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:

Cennet'te bir arşın kadar (az) bir yer (âlemde) üzerine güneş doğup batan şeylerin hepsinden muhakkak hayırlıdır. Yine Resûlullâh: "Sabahleyin veya akşamleyin her hangi bir zamanda Allah yolunda (cihâda çıkıp) yürüyüş, üzerine güneş doğup batan şeylerin hepsinden her vechile hayırlıdır". buyurmuştur.

CİHAD İÇİN AT BESLEMEK

1070

Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:

At ırkı bâzı kimseler için mahz-ı sevâbtır; bâzı kimseler için de fakr-ü ihtiyâcına bir perdedir; bâzılarının da boynunda bir vebâldir. At kendisi için hayır olan ol kimsedir ki, o, atını Allah yolunda (cihâd için) bağlamıştır; ve atı (nın ayağı) nı da bol otlu geniş bir sâhada veya çayırlıkta uzatmıştır. Bu bol otlu geniş bir sâhadan veya çayırlıktan atın bu uzun ipinde iken yediği her ot, at sâhibi için birer hasenedir, iyiliktir. Hele bir de atın ipi kopsa da şahlanarak (ön ayaklarını kaldırıp) bir veya iki mil (rakseder gibi) nişât ile koşsa, yerde tırnaklarının bıraktığı izleri ve onun gübreleri de sâhibi için hasenât olur. Bir de hayvân (bu arada) bir nehre uğrayıp da o(nun suyu)ndan içerse, -sâhibi sulamak istememiş olsa bile- bu su da sâhibi için hasenât olur. Binâenaleyh cihâd için bağlanan bu gazâ atı, sâhibi için büyük bir sevabtır.

Bir kimse de atını, (onunla kazanmak), halktan müstağnî olmak, iffetini muhâfaza etmek için bağlar da sonra o kimse gerek hayvanlarının üzerindeki Allah hakkı (olan zekâtı) nı, gerek arkalarına tâkatinden fazla yüklememeği unutmazsa, bu at da o kimse için (fakirliğe karşı) bir hâildir.

Bir kimse de atını öğünmek için, riyâ için, ehl-i İslâm'a husûmet için bağlar (sa) bu hayvân da onun için azîm bir vebâldir.

Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e (Ashâb-ı Kirâm tarafından) merkebler (in de feres hükmünde olup olmadıkların) dan soruldu da Resûlullâh:

- Her hükmü câmi' bir vecîze olan şu âyetten başka bana (mansûs) bir şey inzâl buyurulmadı, dedi: Her kim küçük zerre vezninde bir hayr işlerse, onu görecek; her kim de küçük zerre mikdârı bir şer işlerse, bu da onu görecek (meâlindeki iki âyetini okudu).

CİHADIN FAZİLETLERİ

1176

Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'ten (şöyle) dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e bir er kişi geldi de:

- Yâ Resûla'llâh! Bana cihâda muâdil bir ibâdete delâlet buyurulsa! dedi. Resûlullâh:

- Ben cihad değerinde bir ibâdet bulmuş değilim ki, buyurdu. (Ve devâm edip):

- (Sana sorarım) gücün yetişir mi ki: mücâhid (sefere) çıktığı sıra sen (de) mescidine girip(o dönünceye kadar) namaz kılasın da hiç usanmıyasın. Ve oruç tutasın da hiç iftar etmiyesin? diye sordu. O kişi:

- Buna kimin gücü yeter ki? diye cevap verdi.

1177 Ebû Saîd (-i Hudrî) radiya'llâhu anh'ten şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Bir kere Resûlullâh'a):

- Yâ Resûla'llâh! İnsanların hangisi efdaldir? diye soruldu da Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem:

- Caniyle, maliyle Allah yolunda cenk eden mü'min, buyurdu.

- Sonra kim? diye sordular. Resûlullâh:

- (O da) vâdîlerden bir vâdîde (ihtiyâr-ı uzlet eden) mü'mindir ki, o, Allah'dan korkar da insanları, şerrinden rahat bırakır, buyurdu.

1178 Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: Allah yolunda (harb eden) mücâhidin benzeri - Allah, kendi yolunda cihâd eden kimse (de ki gâye) yi çok iyi bilir ya - (gündüz) oruç tutan ve (gece) namaz kılan (mü'min) in meselidir. Allah, kendi yolunda döğüşen mücâhid için ya onun şehâdeti sûretiyle onu (sorgusuz derhal) Cennet'e koymağı, yâhut mücâhidi sevabla veya ganîmetle berâber sâlimen (meskenine) dönmesini deruhde etti.
1180 Enes İbn-i Mâlik radiya'llahu anh'den Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Sabahleyin veya akşamleyin her hangi bir zamanda Allah yolunda bir kere (cihad için) yürüyüş, hiç şüphesiz dünyâdan ve dünyâdaki şeylerin hepsinden hayırlıdır.