İctihâd 45.Madde

45-İCTİHÂD: Kıyâmet alâmetlerinin, şimdi çoğu çıkmış, her yere yayılmışdır. Bu alâmetlerden biri, câhiller çoğalacak, ilm adamları azalacakdır. Câhiller, dinde söz sâhibi olup, herkese yanlış yol göstereceklerdir. Bu alâmetler, (Tezkire-i Kurtubî) muhtasarındaki hadîs-i şerîflerde ve (Birgivî) vasıyyetnâmesinde uzun yazılıdır. O hâlde müslimânlar uyanık olmalıdır. Her söze güvenmemelidir. Hutbelerde, kitâblarda ve gazetelerde, (Ehl-i sünnet) âlimlerini ve bunların kitâblarını bildirmeyip, âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden, kendi kafalarına göre ma’nâ çıkaranlara inanmamalıdır. Mezhebsizler, yâ bid’at sâhibi sapıkdır, yâhud kâfirdir. Bunların her ikisi de, her zemân din adamı kılığına girerek müslimânları aldatmışlar, doğru yoldan çıkarmışlardır. Mezhebsizlerin bildirdikleri âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere, Ehl-i sünnet âlimlerinin nasıl ma’nâ verdiklerini aramalı, işin doğrusunu öğrenmelidir. Bunun için de, güvenilen (İlm-i hâl) kitâblarını okumalıdır. (Ehl-i sünnet) âlimleri, âyet-i kerîmelerin ve hadîs-i şerîflerin hepsini incelemiş, kılı kırk yararak doğru ma’nâlarını bulmuşlar. Kitâblara yazmışlardır. Şimdi biraz arabî bilen din câhilleri, kendilerini müctehid sanıyorlar. Biz fakülteyi de bitirdik, diploma aldık diyerek islâm âlimlerini küçük görüyorlar. Hâlbuki, bir zemânda yaşamış olan müctehidlerin (İcmâ’), ya’nî sözbirliği ile bildirmiş oldukları birşey, dinde zarûrî olan şeylerden ise, ya’nî câhillerin bile işitdiği, heryere yayılmış bilgilerden ise, bu şeye inanmak da, uymak da farzdır. Böyle icmâ’a inanmıyan kâfir olur. İnanıp da uymıyan, fâsık olur. İcmâ’ ile bildirilmiş olan şey, zarûrî bilinen şeylerden değil ise, buna inanmıyan kâfir olmaz. (Bid’at sâhibi) sapık olur. Uymıyan yine fâsık olur. Günâh işlemiş olur.

İbni Melek, (Usûl-i fıkh) kitâbında, icmâ’ bahsinde diyor ki, (Bir zemânda yaşamış olan müctehidler, birşeyin nasıl yapılacağında, sözbirliğine varamamış, başka başka söylemişler ise, bunlardan sonra gelen âlimlerin bunların sözlerinden birine uyması lâzımdır. Başka dürlü söylemeleri câiz değildir, bâtıldır. Böyle olduğunu bütün âlimler sözbirliği ile beyân buyurmuşlar, icmâ’ hâsıl olmuşdur). Şimdi dünyânın hiçbir yerinde bir müctehid yokdur. Müctehid, ictihâd derecesine yükselmiş derin islâm âlimi demekdir. Şimdi yeryüzünde hiç müctehid bulunmadığını kendiliğimizden söylemiyoruz. Bunu bütün âlimler, Mevdûdînin yalancı şâhid yapmağa kalkışdığı şâh Veliyyullah-ı Dehlevî hazretleri de bildiriyor. Meselâ, İbni Âbidîn, Dürr-ül-muhtârdaki, (müezzinlerin çok bağırmaları, nemâzlarını bozar) yazısını açıklarken, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” vefâtından dörtyüz sene sonra (Kıyâs) kalmadı. Ya’nî kıyâs yapan derin âlim kalmadı. Bir işi, başka işe benzeterek hükm çıkarabilecek (Mutlak müctehid) kalmadı buyuruyor. Evet her yüz senede bir ictihâd derecesine yükselmiş olan derin âlimler, ya’nî müceddidler geleceği hadîs-i şerîfde bildirilmişdir. Bu müceddidler, (Mezhebde müctehid)dir. Bunlar kıyâslar yapmak, yeni ictihâdlarda bulunmak vazîfesini üzerine almamışlar, bulundukları mezhebin imâmlarının ictihâdlarını tâzelendirmeğe, halkı irşâd etmeğe çalışmışlardır. Yeni ictihâdlara ihtiyâç olmadığını görmüşler, Ehl-i sünnet bilgilerini kuvvetlendirmeğe ehemmiyyet vermişlerdir. Müctehid olmıyan her müslimâna (mukallid) denir. Şimdi yeryüzündeki bütün müslimânlar, mukallidiz. Bir mukallid, ne kadar âlim olursa olsun bunun bir iş üzerinde, önce gelmiş müctehidlerin bildirdiklerinin dışında ayrı bir ictihâdda bulunamıyacağı, İbni Melekin “rahmetullahi teâlâ aleyh” bildirdiği, yukarıda yazılı sözbirliğinden anlaşılmakdadır. (Ümmetim, dalâlet üzerinde birleşmez) hadîs-i şerîfi, âlimlerin bu sözbirliğinin hidâyet olduğunu, doğru olduğunu göstermekdedir.