İSLAM BİLGİLERİ İKİYE AYRILIR
Müslimânların, beşikden mezâra kadar, ilm öğrenmesi lâzımdır. Müslimânların
öğrenmesi lâzım olan ilmlere (Ulûm-i İslâmiyye) denir. Ulûm-i islâmiyye,
ya’nî islâm bilgileri ikiye ayrılır:
1 — Ulûm-i
Nakliyye, 2 — Ulûm-i akliyye.
1 —
Ulûm-i nakliyye: Bunlara din bilgileri de denir. Bu bilgiler, Ehl-i sünnet
âlimlerinin kitâblarından okuyarak öğrenilir. Din âlimleri, bu bilgileri, (Edille-i
şer’ıyye) denilen dört kaynakdan almışlardır. Bu dört kaynak, Kur’ân-ı kerîm
ve Hadîs-i şerîfler ve İcmâ’-ı ümmet ve Kıyâs-i fükahâdır.
Din
bilgileri de iki kısma ayrılır: (Ulûm-i âliyye), ya’nî yüksek din bilgileri ve
(Ulûm-i ibtidâiyye), ya’nî âlet ilmleri. Yüksek din bilgileri sekiz kısma
ayrılır:
I: İlm-i
tefsîrdir. Bu ilmin mütehassıslarına (Müfessir) denir. Müfessir demek,
kelâm-ı ilâhîden, murâd-ı ilâhîyi anlıyan derin âlim demekdir.
II: İlm-i
üsûl-i hadîsdir. Bu ilm, hadîslerin cinslerini ayırır. Hadîs-i şerîflerin
çeşidleri, (Se’âdet-i ebediyye) kitâbı, ikinci kısm, altıncı maddede
yazılıdır.
III: İlm-i
hadîsdir. Bu ilm, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” sözlerini,
hareketlerini ve hâllerini inceler.
IV: İlmi
üsûl-i kelâmdır. Bu ilm, kelâm ilminin, âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i
şerîflerden nasıl çıkarılacağını anlatır.
V: İlm-i
kelâmdır. Kelâm ilmi, kelime-i şehâdeti ve kelime-i tevhîdi ve bunlara bağlı
olan îmânın altı şartını anlatır. Bunlar, kalb ile îmân edilmesi lâzım olan
bilgilerdir. Kelâm âlimleri, Üsûl-i kelâm ve kelâm bilgilerini birlikde yazmağı
âdet etmişlerdir. Câhiller bunun için, bu iki ilmi tek bir kelâm ilmi
sanmakdadır.
VI: İlm-i
üsûl-i fıkhdır. Bu ilm, fıkh bilgilerinin, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i
şerîflerden nasıl çıkarılacağını bildirir.
VII: İlm-i
fıkhdır. Bu ilm, (ef’âl-i mükellefîn)i, ya’nî âkıl, bâlig olanların, beden
ile nasıl hareket [ibâdet] edeceğini bildirir. Beden için lâzım olan
bilgilerdir. (Ef’âl-i mükellefîn), farz, vâcib, sünnet, müstehab, mubâh,
harâm, mekrûh ve müfsid olmak üzere sekiz kısm ise de, kısaca üçe ayrılabilir:
Emr edilen işler, yasak edilen işler, mubâh olanlardır.
VIII: İlm-i
tesavvufdur. Bu ilme, (İlm-i ahlâk) da denir. Kalb ile yapılması emr
ve yasak edilen şeyleri bildirdiği gibi, îmânın vicdânîleşmesini ve fıkh
işlerinin, seve seve ve kolaylıkla yapılmasını ve ma’rifete kavuşmağı sağlar.
Erkek ve
kadın her müslimânın bu sekiz bilgiden, kelâm, fıkh ve tesavvuf bilgilerini,
ya’nî (İslâmiyyet)i lüzûmu kadar öğrenmesinin farz-ı ayn olduğunu, öğrenmemek,
suç, günâh olduğunu, (Hadîka) kitâbının sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”
üçyüzyirmiüçüncü sahîfesinde ve İbni Âbidîn önsözünde bildirmişlerdir.
2 —
Ulûm-i akliyye: Bunlara tecribî ilmler de denir. Bunlar, fen bilgisi,
edebiyyat bilgisi olarak ikiye ayrılır. Müslimânların, bu ilmleri öğrenmeleri
farz-ı kifâyedir. Dînî bilgileri ise, lâzım olanları ve harbde kullanılan
silâhları öğrenmek farz-ı ayndır. Lüzûmundan fazla olanları ve harbde kullanılan
silâhlarda, mütehassıs olmak farz-ı kifâyedir. Bir şehrde bu bilgileri bilen bir
âlim, yapan san’at merkezleri bulunmazsa, şehrde bulunanların hepsi ve hükûmet
adamları günâhlı olurlar.
Din
bilgileri zemânla değişmez. Kelâm bilgilerinde fikr yürüterek yanılmak, yanlış
düşünmek, özr olmaz, suç olur. Fıkhdaki işlerde, islâmiyyetin gösterdiği
özrlerle, islâmiyyetin bildirdiği değişikliklerden, kolaylıklardan istifâde
olunur. Kendi düşüncesi, görüşü ile değişiklik yapmak, din işlerinde reform
yapmak hiç câiz değildir. Dinden çıkmağa sebeb olur. Ulûm-i akliyyede
değişiklik, yenilik, ilerlemek câizdir. Bunları kâfirlerden de arayıp, bulup
öğrenmek, yapmak lâzımdır.
Me’ârif
nâzırı esseyyid Ahmed Zühdü pâşanın “rahmetullahi teâlâ aleyh” toplamış olduğu
(Mecmû’a-i Zühdiyye) kitâbının başındaki yazıyı aşağıya yazıyoruz:
Fıkh
kelimesi, arabcada, fekıha yefkahü şeklinde kullanılınca, ya’nî dördüncü bâbdan
olunca bilmek, anlamak demekdir. Beşinci bâbdan olunca, islâmiyyeti bilmek,
anlamak demekdir. Ahkâm-ı islâmiyyeyi bilen âlimlere (Fakîh) denir. Fıkh
ilmi, insanların yapması ve yapmaması lâzım olan işleri bildirir. Bu ilme
(Ahkâm-ı islâmiyye) de denir. Fıkh bilgileri, Kur’ân-ı kerîmden, hadîs-i
şerîflerden, icmâ’-ı ümmetden ve kıyâsdan meydâna gelmekdedir. Eshâb-ı kirâmın
veyâ bunlardan sonra gelen müctehidlerin söz birliğine (İcmâ’-ı ümmet)
denir. Kur’ân-ı kerîmden veyâ hadîs-i şerîflerden veyâ icmâ-ı ümmetden çıkarılan
ahkâm-ı islâmiyyeye (Kıyâs-ı fükahâ) denir. Bir işin, halâl veyâ harâm
olduğu, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden anlaşılmazsa, bu iş, bilinen
başka bir işe benzetilir. Böyle benzetmeğe (Kıyâs) denir. Kıyâs yapmak
için, o işi halâl veyâ harâm yapan sebebin, birinci işde de bulunması lâzımdır.
Bunu da, ictihâd derecesine yükselmiş âlimler “rahmetullahi teâlâ aleyhim
ecma’în” anlıyabilir.
Fıkh ilmi
çok genişdir. Hepsi, dört büyük kısma ayrılır.
1 —
İbâdât olup, beşe ayrılır: Nemâz, oruc, zekât, hac, cihâd. Herbirinin
dalları çokdur. Görülüyor ki, cihâda hâzırlanmak ibâdetdir. Peygamberimiz
“sallallahü aleyhi ve sellem” din düşmanları ile cihâdın iki dürlü olduğunu
bildiriyor. İş ile, söz ve yazı ile. İş ile cihâda hâzırlanmak, yeni silâhları
yapmasını ve kullanmasını öğrenmek farzdır. Bu cihâdı devlet yapar. Milletin,
devlet kanûnlarına, emrlerine uyarak cihâda iştirâk etmesi farzdır. Zemânımızda
ikinci savaş, ya’nî dinsizlerin yazı ile, film ile, radyo ile, her çeşid
propaganda ile saldırması aldı, yürüdü. Buna da karşı koymak cihâddır.
2 —
Münâkehât: Evlenme, boşanma, nafaka ve dahâ nice dalları vardır.
3 —
Mu’âmelât olup, alış-veriş, kirâ, şirketler, fâiz, mirâs... gibi birçok
bölümleri vardır.
4 —
Ukûbât, ya’nî cezâlar olup, başlıca beşe ayrılmakdadır. Kısâs, sirkat, zinâ,
kazf, riddet, ya’nî mürted olmak cezâlarıdır. [Bu dört kısm, (Se’âdet-i
Ebediyye) kitâbında geniş bildirildi.]
Fıkhın
ibâdât kısmını kısaca öğrenmek, her müslimâna farzdır. Münâkehât ve mu’âmelât
kısmlarını öğrenmek, farz-ı kifâyedir. Ya’nî, başına gelenlerin öğrenmesi farz
olur. Tefsîr, hadîs ve kelâm ilmlerinden sonra, en şerefli ilm, fıkh ilmidir.
Aşağıdaki altı hadîs-i şerîf, fıkhın ve fıkh âlimlerinin “rahmetullahi teâlâ
aleyhim ecma’în” şerefini göstermeğe kâfidir:
(Allahü
teâlâ, bir kuluna iyilik etmek isterse, onu fakîh yapar).
(Bir kimse
fakîh olursa, Allahü teâlâ, onun özlediği şeyleri ve rızkını, ummadığı yerlerden
gönderir).
(Allahü
teâlânın en üstün dediği kimse, dinde fakîh olandır).
(Şeytâna
karşı bir fakîh, bin âbidden
(İbâdet çok yapandan)
dahâ kuvvetlidir).
(Herşeyin
dayandığı bir direk vardır. Dînin temel direği, fıkh bilgisidir).
(İbâdetlerin efdali, en kıymetlisi, fıkh öğrenmek ve öğretmekdir).
İmâm-ı a’zam
Ebû Hanîfenin üstünlüğü “rahmetullahi teâlâ aleyh”, bu hadîs-i şerîflerden de
anlaşılmakdadır.
Hanefî
mezhebindeki ahkâm-ı dîniyye, Eshâb-ı kirâmdan olan Abdüllah ibni Mes’ûddan
“radıyallahü anh” başlıyan yol ile meydâna çıkarılmışdır. Ya’nî mezhebin reîsi
olan imâm-ı a’zam Ebû Hanîfe “rahmetullahi teâlâ aleyh”, fıkh ilmini, Hammâddan,
Hammâd da, İbrâhîm-i Neha’îden, bu da, Alkamadan, Alkama da, Abdüllah bin
Mes’ûddan, bu da Resûl-i ekremden “sallallahü aleyhi ve sellem” almışdır.
Ebû Yûsüf,
İmâm-ı Muhammed Şeybânî, Züfer bin Hüzeyl ve Hasen bin Ziyâd, hep İmâm-ı a’zamın
talebeleridir “rahimehümullah”. Bunlardan imâm-ı Muhammed, din bilgilerinde, bin
kadar kitâb yazmışdır. Hicretin 135 senesinde tevellüd, 189 [m. 805] da Rey
şehrinde vefât etmişdir. Talebesinden olan imâm-ı Şâfi’înin annesini nikâh
etdiği için, ölünce, bu kitâbları, imâm-ı Şâfi’îye mirâs kalarak, imâm-ı
Şâfi’înin bilgisinin artmasına hizmet etmişdir. Bunun için, imâm-ı Şâfi’î
“rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Yemîn ederim ki, fıkh bilgim imâm-ı Muhammedin
kitâblarını okumakla artdı. Fıkh bilgisini derinleşdirmek isteyen, Ebû Hanîfenin
talebesi ile berâber bulunsun) dedi. Bir kerre de, (Bütün müslimânlar, İmâm-ı
a’zamın ev halkı, çoluk çocuğu gibidir) buyurdu. Ya’nî bir adam çoluk çocuğunun
nafakasını kazandığı gibi, İmâm-ı a’zam da, insanların, işlerinde muhtâc
oldukları din bilgilerini meydâna çıkarmağı kendi üzerine almış, herkesi güç bir
şeyden kurtarmışdır.
İmâm-ı a’zam
Ebû Hanîfe “rahmetullahi aleyh” fıkh bilgilerini toplıyarak, kısmlara, kollara
ayırdığı ve üsûller, metodlar koyduğu gibi, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve
sellem” ve Eshâb-ı kirâmın “rıdvânullahi aleyhim ecma’în” bildirdiği i’tikâd,
îmân bilgilerini de topladı ve yüzlerce talebesine bildirdi. Talebesinden, (ilm-i
kelâm) ya’nî îmân bilgileri mütehassısları yetişdi. Bunlardan imâm-ı Muhammed
Şeybânînin yetişdirdiklerinden, Ebû Bekr-i Cürcânî meşhûr oldu. Bunun
talebesinden de, Ebû Nasr-ı İyâd, kelâm ilminde, Ebû Mensûr-i Mâtürîdîyi
yetişdirdi. Ebû Mensûr, İmâm-ı a’zamdan gelen kelâm bilgilerini kitâblara yazdı.
Yoldan sapmış olanlarla çarpışarak, Ehl-i sünnet i’tikâdını kuvvetlendirdi. Her
tarafa yaydı. Üçyüzotuzüç 333 [m. 944] senesinde, Semerkandda vefât etdi.
Kabrini, bir yehûdî ruslardan satın alarak, eğlence yeri yapdı. İstanbuldan
gelen İhlâs şirketi, bu çirkin hâli görünce, 1416 [m.1996]da, yehûdîden 30.000
dolara satın alarak kıymetli hâle getirdi. Bu büyük âlim ile Ebül-Hasen-i Eş’arî
adındaki âlime, Ehl-i sünnetin (i’tikâdda mezheb imâmları) denir.