Doğru yolu bulmak

Sual: İnsan, kendi başına doğruyolu bulabilir mi? Allahı tanıyabilir mi?

CEVAP

Tarih boyunca, Allahü teâlânın gönderdiği bir rehber olmadan, insan, kendisini yaratan büyük kudret sahibinin var olduğunu, aklı ile anladı. Fakat Ona giden yolu bulamadı.

İnsanlar, yaratıcıyı önce etraflarında aradı. Kendilerine en büyük faydası olan güneşi, yaratıcı sandılar ve ona tapmaya başladılar. Sonra, büyük tabiat güçlerini, fırtınayı, ateşi, kabaran denizi, yanardağları ve benzerlerini gördükçe, bunları yaratıcının yardımcıları zannettiler. Her biri için bir suret, alamet yapmaya kalktılar. Bundan da putlar doğdu. Böylece, çeşitli putlar çıktı. Bunların gazabından korktular ve onlara kurbanlar kestiler. Hatta, insanları bile bu putlara kurban ettiler. Her yeni olay karşısında, putların miktarı da arttı. İslâmiyetin başında Kâbe’de 360 put vardı.

Kısacası insan, Bir, ezelî ve ebedî olan Allahü teâlâyı kendi başına bir türlü tanıyamadı. Bugün bile güneşe ve ateşe tapanlar vardır. Bunlara şaşmamalı! Çünkü, rehbersiz, karanlıkta doğruyol bulunamaz.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Biz, peygamber göndererek bildirmeden önce azap yapıcı değiliz.) [İsra 15]

Peygamberlerin gelmesi

Allahü teâlâ, kullarına verdiği akıl ve düşünme kuvvetinin nasıl kullanılacağını onlara öğretmek ve kendi birliğini onlara tanıtmak ve iyi işleri kötü, zararlı işlerden ayırmak için, dünyaya peygamberler gönderdi. Peygamberler de birer insandır. Yer, içer, uyur ve yorulur. Diğer insanlardan farkları, zeka ve muhakeme kuvvetlerinin çok üstün olması, temiz ahlaklı ve Allahü teâlânın emirlerini bize tebliğ edecek bir güçte bulunmalarıdır. Peygamberler en büyük rehberlerdir.

Ruh-ul-beyan’da, Zümer suresinin, (Allahtan başkasını dost edinenler, “Biz bunlara bizi Allaha yaklaştırmaları için, bize şefaat etmeleri için tapınıyoruz, derler”) mealindeki 3. ayetinin tefsirinde deniyor ki:

(İnsan, kendisinin ve herşeyin yaratıcısını tanımaya elverişli olarak, yaratılmıştır. Yaratıcısına ibâdet etmek ve Ona yaklaşmak arzusu, her insanda vardır. Fakat böyle elverişli olmanın ve bu isteğin kıymeti yoktur. Çünkü, nefs, şeytan ve kötü arkadaş, insanı aldatarak [yaratılışındaki bu arzuyu yok eder, yaratana ve kıyamete inanmayan birer dinsiz veya] müşrik yaparlar. Müşrik, Allahü teâlâya yaklaşamaz. Onu tanıyamaz. Şirkten uzaklaşıp, tevhide sarılarak hasıl olan marifet, tanımak, kıymetlidir. Bunun alameti, peygamberlere ve kitaplarına inanmak ve bunlara uymaktır. İnsan, Allahü teâlâya ancak böyle yaklaşabilir.)

Zariyat suresinin, (İnsanları ve cinni, bana ibadet etmeleri için yarattım) mealindeki 56. ayet-i kerimesindeki (ibadet etmeleri için) ifadesi, (beni tanımaları için) demektir. Yani, Allahü teâlâyı tanımak, inanmak için yaratıldık. Hadis-i kudside, (Tanınmak için herşeyi yarattım) buyurması, (Onların beni tanımakla şereflenmesi için) demektir. Yoksa, (Tanınayım da meşhur olayım) demek değildir. Peygamber efendimiz, ilmin inceliklerini soran bedeviye buyurdu ki:

- İlmin başını öğrendin mi?

- İlmin başı ne ki?

- İlmin başı, Allahı tanımaktır. Bu da Onun; misli, benzeri, zıttı, dengi, eşi olmadığını, vâhid, evvel, ahir, zâhir ve bâtın olduğunu bilmektir. (Şir’a)

Yine buyurdu ki: (Acıya sabredip uğradığı felaketi gizlemesi ve kimseye şikayet etmemesi, kişinin Allahı iyi tanımış olmasındandır.) [İ. Gazali] 

geri    mezhep    ileri