İYİLİĞE TEŞEKKÜR

Suâl: İyiliğe teşekkürün dindeki yeri nedir?

Cevap: İyilik edene, mal ile, hizmet ile karşılığı yapılır. Bunu yapamıyan, hamd ve senâ, teşekkür ve duâ eder. Çünkü, iyiliğe karşı iyilik yapmak, insanlık vazîfesidir. Böyle olunca, her iyiliği yapan, en büyük iyilik olarak, yok iken var eden, en güzel şekli veren, lüzûmlu uzuvları, kuvvetleri ihsân eden, herbirini bir âhenk ile işleterek sıhhat veren, âkıl ve zekâ bahşeden, çoluk çocuğu, ev, ihtiyâç eşyâsı, gıdâ, içecek, elbiselerimizi yaratan yüce bir sâhibe, bu ni'metleri sebepsiz, karşılıksız ihsân eden ve her ân yok olmaktan, düşmandan, hastalıktan muhâfaza eden ve bize hiç ihtiyâcı olmıyan, sonsuz kuvvet, kudret sâhibi olan Allahü teâlâya şükretmemek, kulluk hakkını ödememek ne büyük kabâhat, ne çok zulm ve ne alçak bir vaziyet olur? Hele, O'na ve ni'metlerin O'ndan geldiğine inanmamak veya bunları başkasından bilmek en büyük zulm, en çirkin yüz karası olur.

İyilik Övülmeli

Bir kimseye her ihtiyâcı verilse, her ay yetecek para, gıdâ hediyye olunsa, bu kimse, o ihsân sâhibini her yerde herkese nasıl över. Gece gündüz onun sevgisini, teveccühünü, onun kalbini kazanmaya uğraşmaz mı? Onu dertlerden, sıkıntılardan muhâfaza etmeye çalışmaz mı? Ona hizmet edebilmek için, kendini tehlikelere atmaz mı? Bunları yapmasa, o ihsân sâhibine hiç kıymet vermese, herkes onu ayıplamaz mı? Hattâ insanlık vazîfesini yapmıyor diye cezâlandırılmaz mı? İyilik eden bir insanın hakkına böyle riâyet ediliyor da, her ni'metin, her iyiliğin hakîkî sâhibi olan, hepsini yaratan, gönderen, Allahü teâlâya şükretmek, O'nun beğendiği, istediği şeyleri yapmak niçin lâzım olmasın? Elbette, en çok O'na şükretmek, en çok O'na itâ'at etmek, ibâdet etmek lâzımdır. Çünkü O'nun ni'metleri yanında başkalarının iyilikleri deniz yanında damla kadar bile değildir. Hattâ diğerlerinden gelen iyilikleri de, yine O göndermektedir.

Şükür, her ni'metin Allahü teâlâdan geldiğini bilip dil ile de hamdetmektir. Allahü teâlânın emîrlerini yapıp yasak ettiklerinden sakınmak şükretmek olur.

İnsanların hidâyeti için çalışmak, onları irşâd etmek de şükür sayılır.

Peygamberlerden biri, küçük bir kayadan büyük bir su çıktığını görüp sebebini kayaya sordu. Kaya, (Yakıtı insan ve taş olan ateşten [Cehennemden] sakının!) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okuyup, "Bu âyeti duyduğumdan beri böyle ağlarım." dedi. Bu peygamber duâ edip bu kayanın Cehenneme girmemesini istedi. Allahü teâlâ da onun duâsını kabûl etti. Birkaç gün sonra aynı yere gitti. Yine kayadan su aktığını görünce sebebini sordu. Kaya, "O zamanki korkudan idi, şimdiki ise şükür göz yaşıdır." dedi. (İhyâ)

Sertleşen kalbleri korku veya şükür hâlindeki gözyaşı ile yumuşatmak lâzımdır. Kur'ân-ı kerîmde şükretmek emredilmektedir.

(Bana şükredin, nankörlük etmeyin!) [Bekara 152]

[Nankörlük, şükretmemek, ni'metleri Allahü teâlâdan bilmemek demektir.]

(Şükrederseniz elbette ni'metimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azâbım çok şiddetlidir.) [İbrâhim 7]

(Kullarımdan şükreden azdır.) [Sebe 13]

Hadîs-i şerîfte de (Kıyâmet günü "Şükredenler gelsin!" diye seslenilir. Onlar bir bayrak altında Cennete girer. Bunlar, darlık ve genişlikte, her hâl-ü kârda Allaha şükredenlerdir.) buyuruldu. (İ. Gazâlî)

Şükür, ni'meti değil, ni'meti vereni görmektir. Ni'meti vereni bilip gereğiyle amel etmektir. Bu amel, kalb, dil ve diğer azâlarla olur. Kalb ile iyiliğe niyyet eder. Dil ile hamdeder, şükrünü açıklar. Uzuvlarla şükür ise, Allahü teâlânın verdiği ni'metleri yerli yerinde kullanmaktır. Meselâ gözün şükrü, müslümanların, arkadaşların kusûrunu görmemektir. Kulağın şükrü, söylenilen ayıpları duymamış olmaktır.

İmâm-ı Mücâhid hazretleri Nahl sûresinde (Onlar, Allahın ni'metini bilip itiraf ederler. Sonra da onu inkâr ederler) meâlindeki 83. âyet-i kerîmesini (Onlar, ni'metlerin Allahtan olduğunu bilirler. Fakat "Bu ni'metleri biz kazandık veya bize mîras kaldı" diyerek nankörlük eder) diye tefsir etmiştir.

İnsan, bir hasta veya sakat görünce, kendisinin böyle bir derde müptelâ olmadığı için şükretmelidir! Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Bir kimse, hasta, sakat birini görünce, "Allahü teâlâya hamdolsun ki beni böyle etmedi. Bundan ve daha başka dertlilerden üstün kıldı." derse, ni'metin şükrü olur.) [Beyhekî]

Ni'mete şükredince, hem eldeki ni'met yok olmaktan kurtulur, hem de yeni ni'metlerin ele geçmesine sebep olur. Hadîs-i şerîfte (Az veya çok bir ni'mete kavuşan, "Elhamdülillah" derse, Allahü teâlâ, o kimseye bu ni'metten daha iyisini verir.) buyuruldu. Şükredenden Allahü teâlâ râzı olur. Hadîs-i şerîfte, (Yiyip içtikten sonra "Elhamdülillah" diyenden Allahü teâlâ râzı olur.) buyuruldu. Şu üç şeyi yapan tam şükretmiş olur: 1- Bir ni'met gelince bunu Allahtan bilip şükretmek. 2- Allahü tealânın verdiği her şeye râzı olmak. 3- Verilen ni'metten istifâde edildiği müddetçe, Allahü teâlâya isyân etmemek. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

(Din işlerinde kendinden üstün olanı görüp ona uyan, dünya işlerinde ise kendinden aşağısına bakıp Allaha hamdeden şükretmiş olur.) [T. Gâfilîn]

İbâdete Güvenmemeli

Ni'met umumî olunca, herkese gelince insan bu ni'metin kıymetini bilemez. Görmek büyük ni'met iken, herkeste göz olduğu için göz ni'metine her zaman şükretmeyiz. Gençler; yaşlanmadıkça gençliğin kıymetini bilmez. Hastalar sağlığın kıymetini anlar. Fakirler zenginliğin kıymetini bilir. Hayatın kıymetini de ancak ölüler anlar. Şu halde yaşlanmadan gençliğin, hastalanmadan sıhhatin ve ölmeden önce de hayatın kıymetini bilip şükretmelidir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

(Benî İsrâil'de bir âbid var idi. Beşyüz yıl ibâdet etmişti. Kıyâmet günü Allahü teâlâ, "Bu âbidîn benim ihsânımla Cennete götürün!" buyurur. Âbid, "Ben ihsân ile değil, yaptığım beşyüz yıllık ibâdetle Cennete girmek istiyorum." der. Allahü teâlâ emreder, hesâbı görülür. Yalnız göz ni'meti beşyüz yıllık ibâdetten fazla gelir. Melekler âbidi Cehenneme götürürler. Âbid, "Yâ Rabbî beni rahmetinle, ihsânınla Cennete koy." diye duâ eder. Allahü teâlâ buyurur ki:

"Ey kulum, seni yoktan kim yarattı? [Âbid, sen yarattın, der.] Seni yaratmam, senin tarafından mı oldu, yoksa benim ihsânımla, benim rahmetimle mi oldu? [Âbid, senin rahmetinle oldu, der.]

Allahü teâlâ verdiği ba'zı ni'metleri de sayar. Âbid, "Hepsi senin rahmetinle, ihsânınla oldu" der. [T. Gâfilîn]

Dil ile şükürde, Allahü teâlâdan râzı olduğu ifâde edilmelidir! Peygamber efendimiz, bir kimseye (Nasılsın?) buyurdu. O kimse, (İyiyim.) dedi. Üçüncü defa sorunca o kimse (Elhamdülillah iyiyim.) dedi. Peygamber efendimiz, (İşte senden bu cevabı bekliyordum. Bunun için soruyu tekrarladım.) buyurdu. (Taberânî)

Âlimler, sâlihler, bir kimseyi Allaha şükrettirmek için (Nasılsın?) derlerdi. İnsan ya şükreder, ya susar veya şikâyette bulunur. Allahtan şikâyet etmek ise çok çirkindir. Kulun Mevlâsına zillet göstermesi izzettir. Mevlâyı başkasına şikâyet etmesi ise zillettir. Şükür, ihsânını, iyiliği anmak sûretiyle ihsân edeni övmektir. Yâni dil ile teşekkür de şükürdür. Bir grup kimse, halîfe Ömer bin Abdülazîz hazretlerini ziyârete geldiklerinde, içlerinden gencin birisi konuşmaya başlar. Halîfe, (Önce yaşlılarınız konuşsun!) buyurur. Genç, (Her iş yaşlıya verilecekse, senden daha nice yaşlılar var. Halîfeliği onlara vermek lâzımdır.) der. Halîfe gence (O halde konuş bakalım!) der. Genç, (Biz birşey istemeye gelmedik. Üstün fazîletinizi, adâletinizi duyduk. Size dilimizle teşekkür etmeye geldik. Teşekkür edip döneceğiz.) der.

Şükür Nasıl Olur?

Allahü tealâ, Mûsâ aleyhisselâma buyurdu ki: (Bir kimse, kendine verdiğim ni'meti benden bilip kendinden bilmezse, ni'metlerin şükrünü edâ etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, ni'metin şükrünü edâ etmemiş olur.) [İ.Gazâlî]

Şükür, kendini o ni'mete lâyık görmemektir. Şükür, Allahü teâlânın verdiği ni'metleri O'nun sevdiği yerlerde kullanmaktır.

Allahü teâlâ bir kula birbirini takip eden çeşitli ni'meter verince, kul buna lâyık olmadığını düşünüp utanması da şükür olur. Şükürdeki kusûrunu bilmesi de şükür olur. Şükredemiyoruz diye özür beyân etmesi de şükürdür. (Allahü teâlâ, kusûrlarımı örtüyor.) demesi de şükürdür. Şükür vazîfesini yerine getirmenin Allahü tealânın bir lutfu olduğunu düşünmek de şükürdür. Hattâ vâsıtalara şükür de şükür olur. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (İnsanlara teşekkür etmiyen Allaha şükretmemiş olur.) [İ. Ahmed]

İyilerle Evlenmeli

Adana'dan G. ÇİLLER'in suâlne cevap:

(İslâm Ahlâkı) kitâbında diyor ki:

Kızı dengine vermek lâzımdır. Dengi demek, zengin olmak, maaşı çok olmak demek değildir. Dengi olmak, erkeğin sâlih müslüman olması, Ehl-i sünnet i'tikâdında olması, namaz kılması, içki içmemesi, yâni islâmiyyete uyması ve nafaka kazanacak kadar iş sâhibi olması demektir. Kızını bu vâsıfta olana vermiyen, evlâdını felâkete sürüklemiş, Cehenneme atmış olur. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

(Kızını fâsık bir erkekle evlendirene, her gün bin la'net iner, onun ameli ve duâsı kabûl edilmez, farz ve nâfilesi makbûl değildir.) [Şir'a şerhi]

[Fâsık, açıktan günâh işliyen demektir. Meselâ namaz kılmıyan, tesettüre riâyet etmiyen fâsıktır.]

(Kızını veya âile fertlerinden birini içki içene veren, onu ateşe atmış olur.) [Deylemî]

(Fâsık erkekle evlenmeye râzı olan kadının, kabrinden kalkarken alnında, "Allahın rahmetinden ümidini kesmiş" yazısı bulunur. Ancak şefâ'atimi istiyen hâriç.) [M.Cinân]

(Kızını evlendirmek, onu elden çıkarmak demektir. O hâlde kızınızı evlendirirken nereye verdiğinize dikkat ediniz!) [Beyhekî]

(Kızını fâsıka veren, Allahü teâlânın emânetine hıyânet etmiş olur. Emânete hıyânet edenin gideceği yer, Cehennemdir.) [S. Ebediyye]

(Kızını fâsıka veren kimse, mel'undur.) [S. Ebediyye]

(Şefâ'atime kavuşmak isteyen kızını fâsıka vermesin!) [Şir'a]

Evlenmeden Önce

Müslüman bir gencin benim evlenme vaktim geldi demesi için, önce dinini iyice öğrenmiş olması lâzımdır. Ondan sonra sünneti yerine getirmek niyyetiyle evlenebilir. Edebî, hayâsı, ahlâkı olan, dinini, îmânını, islâmın şartlarını öğrenmiş, İslâmiyete uyan, sokakta dinin emrettiği şekilde giyinen bir kızla nikâhlanmalıdır. İffet sâhibi, dinini kayıran bir kız aramalıdır. İllâ da (Malı çok, güzel bir kız olsun.) dememelidir. Mal için, güzellik için iffeti ve salâhı elden kaçırmamalıdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Kadın, ya malı veya güzelliği, yâhut dini için alınır. Siz dini olanını alın! Malı için alan malına kavuşamaz. Yalnız güzelliği için alan, güzelliğinden mahrûm kalır.) [Müslim]

Din ile güzelliğin birlikte bulunması iyidir. Yine hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

(Güzelliği ve malı için bir kadınla evlenen, ikisinden de mahrûm kalır. Dini için evlenene, mal ve güzellik kendiliğinden verilir.) [Taberânî]

Nikâhtan önce kızı görmek sünnettir, iyi geçinmeyi sağlar. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

(Görmeden olan evliliğin sonu, üzüntü ve pişmanlıktır.) [İ. Gazâlî]

| BAŞA DÖN |