Kerâmet ve hokkabazlık

Suâl: Irak'tan gelip, Avrupa'da ağızlarına ateş alan, avurtlarına şiş sokup çıkartan ve bu yaptıklarına kerâmet diyen kimselerin hâlleri İslâmiyete uygun mudur?

Cevap: Allahü teâlâ, böyle kimselerin Mûsâ aleyhisselâm zamanında da bulunduğunu haber veriyor. Bunlara kerâmet değil, sihir diyor. Böyle göz boyamanın harâm olduğu (Fetâvâ-yı hadisiyye)de yazılıdır. Bunlar, müslümanları aldatmaktadır. Bu hareketleri din değil, dinsizliktir. Japonya'daki gayrı müslimler de, sirklerde bunlarınkinden daha acâip şeyler gösteriyor. İslâmiyet, hokkabazlık, cambazlık, sihirbazlık dini değildir. İslâmiyet, inanması, yapması, sakınması lâzım olan şeyleri, güzel ve çirkin huyları öğrenmek, herkese iyilik yapmak dinidir. (El-Münire) kitâbındaki hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki:

(Bir kimsenin havada uçtuğunu ve deniz üzerinde yürüdüğünü yâhut ağzına ateş koyup yuttuğunu görseniz, fakat dine uymayan bir iş yapsa, kerâmet ehliyim derse de, onu büyücü, yalancı, sapık ve insanları doğru yoldan saptırıcı biliniz!)

İmâm-ı Rabbânî hazretleri de buyuruyor ki:

(Nefsi cilâlanan ba'zı kimseler, hârikulâde hâller gösterip sapıklık uçurumuna sürüklenmektedir. Evliyâyı böyle yalancılardan ayıran en bâriz fark, her sözünün, her hareketinin dine uygun olması, yanında bulunanların kalblerinde Allah korkusu ve sevgisi hâsıl olmasıdır ve başka şeylerden soğumalarıdır.) [C.2, m.92]

Fıkıh ve Tasavvuf

Suâl: Fıkıh yerine tasavvuf kitâbı okumak uygun mu ve zikir nedir?

Cevap: Fıkhı bilmeden dine uymak mümkün olmaz. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

(İbâdetlerin en kıymetlisi, fıkıh öğrenmek ve öğretmektir.) [İ.Abdilberr]

(Her şeyin dayandığı bir direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh bilgisidir.) [Beyhekî]

(Fıkıh öğrenmeden ibâdet eden, gece karanlıkta binâ yapıp, gündüz yıkana benzer.) [Deylemî]

İmâm-ı Mâlik hazretleri buyuruyor ki: (Fıkıh öğrenmeyip, tasavvuf ile uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmıyan bid'at ehli, yâni sapık olur. Her ikisine kavuşan hakîkate varır.) [Merec-ül-bahreyn]

İbrâhim Edhem hazretlerine, gece gündüz ibâdet eden, vecde gelip kendinden geçen bir gençten bahsettiler. Gencin yanına gidip üç gün misâfir kaldı. Çok acâip hâller gördü. Gencin bu hâlinin şeytandan olup olmadığını öğrenmek istedi. Yediğine baktı. Helâlden değildi. Bu hâllerin şeytandan olduğunu anladı. Genci evine da'vet etti. Gence helâl yemek verdi. Gençteki eski aşk ve gayret kalmadı. İbrâhim Edhem hazretleri, gence, (Sendeki hâller şeytandandı. Helâl yiyince şeytan giremedi. Esâs hâlin meydana çıktı.) buyurdu. (Tezkiretül-evliyâ)

Kerâmeti inkâr, büyük sapıklıktır. Çünkü kerâmet, Peygamberin mu'cizesinin devamıdır. Ancak, istidracı kerâmet sanmamalıdır! Mu'cize'den başka hârikulâde hâller, kerâmet, firâset, istidraç ve sihr adını alır. Velînin su üstünde yürümesi kerâmet, papazın su üstünde yürümesi sihr, fâsığınki ise istidraçtır.

Zikrin Fazîleti

Zikir, Allahü teâlâyı hatırlamak demektir. Bu da, kalb ile olur. Zikredince, kalb temizlenir, yâni kalbden dünya sevgisi çıkıp Allah sevgisi yerleşir. Ba'zı kimselerin, bir araya toplanıp hay huy etmesi, oynaması, dönmesi, zikir değildir. Yüz yıldır, tarîkat diyerek, bir çok şey uyduruldu. Eshâb-ı kirâmın yolu unutuldu. Câhiller, fâsıklar şeyh olarak zikir ve ibâdet ismi altında, günâh işledi. Bugün hiçbir islâm memleketinde, tasavvuf âlimi yok gibidir. Fakat sahte mürşitler, müslümanları sömüren tarîkatçılar çoktur. Din büyüklerinin, eskiden kalma, hâlis kitaplarını okuyup, zikri, fikri bunlara göre doğrultmalıdır. Tarîkatçılık, şeyhlik, mürîdlik gibi isimlerin perdesi altında iş gören, mal ve din hırsızlarına aldanmamalı, bunlardan kaçınmalıdır.

Bir şeyin sahtesinden kaçın demek iyisinden de kaçın demek değildir. (Hakîkî tereyağı alın, hîlelisini, karışık olanını almayın.) demek tereyağına hakaret olur mu? Bilâkis tereyağının önemi bildirilmiş olur. Her şeyin sahtesi de hakîkisi de vardır. (Tasavvuf perdesi altında iş gören, mal ve din hırsızlarına aldanmamalı.) dedik. Tasavvuf âliminin yok gibi olduğunu, yâni çok az olduğunu bildirdik. Zaten kıymetli şeyler az, taklidleri çok olur. Bütün yayınlarımızda tasavvuf büyüklerinin, hayatlarını, menkıbelerini anlatıyoruz. Tasavvuf, evliyâlık demektir. Tasavvufa hiç kimse karşı çıkamaz. Hakîkî tasavvufa karşı çıkmak müslümanlığa karşı çıkmak demektir. Fakat sahte tasavvufa karşı çıkmak her müslümana lâzımdır. 

| BAŞA DÖN |