MÜRİD -
SÂLİK İLE İLGİLİ MESELELER
- Mürid şeyhi
ile hangi konuları istişare eder? Ölçüsü nedir?
-
Mürid lügatte irade sahibi ve dileyen anlamınadır. Tasavvufta ise iradesini
Hakk'ın ve şeyhin iradesine teslim etmiş, iradesi olmayan kimse demektir. Bu
anlamda şeyh ile mürid arasındaki ilişki çok yüksek düzeyde; bir sevgi ve
teslimiyyet ilişkisidir. Müridin manevi hayatını ilgilendiren her konuyu
mürşidiyle istişare etmesi uygun olur. Bunun ölçüsü tarikatlara ve mürşidlerin
özel tavırlarına göre değişebilir. Mesela Halvetiyye ve Kadiriyye gibi bazı
tarikatlarda seyr u sülûkte manevi yükseliş rüya yoluyla olur. Bu tür
tarikatlarda salikin gördüğü rüyaları behemehal mürşidine anlatması gerekir.
Nakşbendiyye gibi bazı tarikatlarda ise rüya fazla bir önem taşımaz. Ama bazı
Nakşi meşayhının rüyaya ayrı bir önem atfettiği de bilinmektedir. Bu bakımdan
şeyh ile müridin görüşecekleri konular tarikatların eğitim tarzlarına göre
değişmekle birlikte, mürid, manevi hayatını ilgilendiren konuları mürşidiyle
istişare etmelidir. Dünyevî meselelerde özellikle karar gerektiren belli
konularda şeyhin izin ve duasına almak adabdandır.
-
Şeyhin emir ve tavsiyeleri, şeriat ölçülerine uymuyorsa kabul edilebilir
mi?
- Şeyhin emir ve tavsiyeleri, hele yeni intisab
etmiş kimselere olan tavsiyeleri mutlaka şeriat hükümlerine uygun olmalıdır.
Haramları helal, farzları yok sayan bir yaklaşım makbul sayılmaz ve elbette
tutulmaz. Ancak ileri seviyelere gelmiş ve şeyhi ile belli bir mesafe kat'etmiş
kimseler için farklı imtihan ölçüleri olabilir. Bir takım menkıbelerde geçen bu
tür uygulamalar, istisnaî şeylerdir.
- Müride mürşidin
verdiği ders fazla gelirse ne yapmalı?
- Mürşid,
reçetesini müridinin durumuna göre hazırlar. Bununla birlikte bazı müridlerde
mürşidin verdiği evrad ve ezkar umulmadık sonuçlar doğurabilir. Öyle zamanda
yapılması gereken hemen durumun mürşide intikal ettirilmesidir. Seyr u sülûkün
tekke ortamında yapılmasının hikmetlerinden biri de mürşidin müridlerinin
durumlarını daha yakından takib imkanını sağlamasıdır. Bu sayede mürşid, verdiği
evrad ve dersin mürid üzerindeki etkisini hemen görme imkanına sahip olabilirdi.
Böylece şeyh gözetimindeki ihvanının gelişmelerini rahatlıkla kontrol
ederdi.
Bugün aldığı dersi kendisine ağırlık ve bir takım rahatsızlıklar
veren mürid, hemen şeyhine başvurmalı ve şeyhin durumunu gözden geçirmesine
imkan vermelidir.
- Salik ve meczub kime derler?
Aralarındaki fark nedir?
- Salik ve meczub kavramları
hakkında tasavvuf klasiklerinden Avârifu'l-maârif ile el-Hâni'nin Adab adıyla
terceme edilen eserinde bir takım bilgilere
rastlanmaktadır.
Sâlik: Seyr u sülûke girmiş,
riyazat, mücahede ve muamele ile nefsini arıtıp ruhunu yüceltmeye ve müşahedeye
ermeve çalışan kimse. Salik önce kainattaki ilahi kudret ve asara bakar, onun
delaletiyle Hakk'ın isimlerine isimlerinin delaletiyle sıfatlarına. sıfatlarının
delaletiyle zât-i Barî'ye vuslata ererek sülûkünü tamamlar ve vasıl adını alır.
Vasıl noktasına gelmemiş bir salikin şeyhlik makamına yükseltilmesi uygun
değildir.
Meczûb: Hakk'ın tecellîleri kendisine seyr u
sülûksuz olarak zuhur eden kimsedir. Bu yüzden meczub, önce zatı müşahede eder,
müteakiben kabiliyetine göre kendisine bir takım sırlar keşfolunur. Ardından
sıfat-ı ilahiyye ve esma sırları açılır. Sonra da kainatın sırlarını görmeye
başlar. Çünkü cezbe, Hakk tarafına çekilme anlamında bir kavramdır. Meczub da
Hak tarafına çekilen "aşık" demektir. Meczub, önce cezbe ve aşk ateşiyle Hakk
canibine çekilir, sonra seyr u sülûk ile işi sahv ve temkine bağlar. Türkçede
yarı mecnun anlamına kullanılan meczûb ile bu anlamdaki meczûb arasında fark
vardır. Karıştırmamak gerekir.
Salik ile meczûb seyr u
sülûk ile yetişme bakımından birbirinin tam tersidir. Salikin en son geldiği
noktaya meczûb ilk başta gelmektedir. Salikin hali Allah'a vuslat için eşyayı
müşahededir. Meczubun hali ise eşyayı Allah ile müşahededir. Meczubun sülûkü
mahv ve fenâ ile, salikin sülûku ise sahv ve baka ile sona erer. Biri aşağıdan
yukarı, diğeri yukarıdan aşağı seyr ederek ikisi bir noktada buluşur. Ancak
ikisi de birbirinin sıfatlarından vâreste olmamalıdır. Yani salik aşk ve
cezbesiz, meczûb da seyr u sülûksüz olmaz.
- Müridin
nefsiyle olan adabı nelerdir?
- Seyru sülûke girmiş
mürid ve saliklerin kendi iç dünyalarında dikkat etmesi gerekli olan bir takım
adab, sûfiyyenin imamları tarafından kitap, sünnet ve ruhî tecribelerden
istifade ile adab kitaplannda kayda geçmişitir. Bunlardan bazılarını şöyle
maddeler halinde sayabiliriz:
1- Allah ve kulları ile ilişkilerinde nefsi
sıdk ve sadakat üzere olmak,
2- Kalbini günah kirlerinden tevbe ile
arıtmak.
3- Dünya sevgisini ve buna bağlı olarak mal, makam ve baş olma
sevdasını terketmek,
4- Sukût ve az konuşma yolunu tutmak,
5- İnsanların
kusur ve ayıplarını görmemek ve araştırmamak,
6- Sülûkte ilerledikçe kendini
yolun başında görmek,
7- Kötü arkadaşlardan uzaklaşmak,
8- Kendisine bir
kusur izafe edildiğinde kendini savunmaktan kaçınmak.
9- Günde en az üç kerre
nefsini hesaba çekip amellerini tartmak,
10- Büyüklenmeyi, kendi başına
buyruk hareketi terketmek,
11- Her namaz öncesi batını afetlerden kurtulmak
için kalbine yoğunlaşmak,
12- Nefse muhalefeti
terketmemek.
- Sâlikin ilk günleri nasıl
geçmelidir?
- Sâlik, tevbe ile intisâb ederek yeni bir
hayata başladığından eski alışkanlıklarını terkedecek ve kendisini kulluk
zeminine çekecektir. İntisab insan hayatında önemli bir karardır. Bu yüzden bu
kararı vererek kendisine yeni bir hayat standardı getirmiş olan salik, hem Allah
ile ilişkilerinde hem şeyhi ile ilişkilerinde, hem de çevresindeki insanlarla
ilişkilerinde daha dikkatli olmalıdır. Yeni hayata geçiş sürecini sağlıklı bir
biçimde tamamlamalıdır. Bu dönemde şeyh ve ihvanı ile sık sık görüşmesi yararlı
olur. Terkettiği dünyevi şeylere dönüp bakmamalıdır. Kendisine tarif edilen
belli bir düzen dahilinde varsa kaza namazlarını kılmalı, oruçları varsa tutmalı
ve infakta bulunmalıdır. İlk heyecan insan hayatında önemlidir. Tarikat ve
tasavvufa intisabın ilk heyacanını yaşayan insanlar, bunun kıymetini bilmeli ve
fakat hemen erecekmiş gibi, bir hevese kapılmamalıdırlar. Çünkü şeytan ve nefis
insanı böyle zamanlarda bu tür duygularla yanıltabilir. Kendi durumunu
başkalarıyla kıyaslamak durumuna da düşmemelidir.
-
Müridin, şeyhini Allah ile kendi arasında bir aracı gibi görmesi doğru
mudur?
- Mürid, şeyhini Allah ile kendi arasında bir
rehber ve yol gösterici manasında aracı görmesinde bir mahzur yoktur. Zaten
şeyhlerin fiilen yaptığı bir yolgöstericilik, delalet ve hidayettir. Bu yüzden
şeyhlere mürşid ve mehdî denmiştir. Ancak bu aracılık Hristiyanlıktaki manasıyla
Allah adına tevbeyi kabul eden ve O'nun adına cennettten yer satmaya yetkili
kişi anlamına ise bu, İslamî inançlarla bağdaşmaz. Şeyh ve mürşidler, peygamber
vekîli konumunda ve onların varisleridir. Nasıl peygamberler sıdk, emanet,
fetanet ve tebliğ gibi sıfatlarla muttasıf iseler mürşidler de öyle olmalıdır.
Peygamberlerde bulunan "ismet" sıfatı ile "vahiy alma" özelliği mürşidlerde
bulunmaz. Diğer saydıklarımız bulunmalıdır.
- Ahirete
intikal eden mürşidi için: "O başka idi" deyip, yaşayan mürşidinin tasarrufunun
zayıf olduğunu söyleyen ihvanın durumu nedir?
-
Türkçe'de bir deyim var: "Kaçan balık büyük olur." İnsanlar genellikle
kaybettiklerinin kıymetini daha iyi anlarlar. Ellerinde ve önlerinde olan onlara
pek cazib gelmez. Ama bir gün onu da kaybedip fırsatı kaçırdıklarında uyanırlar.
Bu sebeple ölen mürşidi için: "O başka idi." diyenler genellikle sağlığında onun
da kıymetini bilemeyenlerdir. Eğer kıymetini bilmiş olsalar gereği gibi istifade
eder ve hayıflanmazlardı. Ölüm hak olduğuna ve ölenle ölünmediğine göre, bizim
görevimiz dirilerden yararlanmak ve onlara yararlı olmaktır. Hayatta olan
mürşidini diğeriyle bu anlamda kıyaslamamak gerekir. Allah'ın kullarına ikramı
çeşit çeşittir. Vefat edenin meziyetleri kadar hayatta olanın da henüz
farkedilmemiş özellikleri bulunabilir. Ayrıca liderlikte karizma kısa zamanda
oluşmaz. Süreç ister. Bu bakımdan yeri boşalan bir zatın yerine geçen kimse ilk
anda yadırgansa bile, ehliyet ve liyakati varsa kısa zamanda kendisini kabul
ettirecektir. İlişkiler sağlıklı bir düzeye gelip gönül bağı düzeldikçe o tür
sızlanmalar da azalacaktır.