1- Nefs'e Karşı Cihad Şüphesiz en güç cihad, insanın
nefsiyle ve nefsinin arzularına karşı yaptığı cihaddır. Müslüman,
gerçek cihadı nefsine karşı verir. Nefsine karşı cihadı
kazanamayan, düşmanın karşısına çıkmak için kendisinde güç ve
cesaret bulamaz. Hz. Peygamber Tebük seferinden dönüşte ashabına
şöyle buyurmuştu: " Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz" (Adûnî,
Keşfu'l-Hafâ', I, 425). Bu hadisinde Hz. Peygamber, en kalabalık
bir ordu ile katıldığı Tebük seferini "küçük cihad" olarak
vasıflandırırken; nefse karşı verilecek mücadeleyi "büyük cihad"
olarak nitelendirmektedir. " Hakiki mücahid nefsine karşı cihad
açan kimsedir" (Tirmizî, Cihad, 2) hadîsi de aynı manayı ifade
etmektedir.
Aynı meâlde başka hadis-i şerifler de vardır. Bütün
bunlar bize, insanın nefsi ile, nefsinin boş ve mânâsız, hatta
gayr-ı meşrû istekleri ile mücadele etmesinin cihad olarak
değerlendirildığını göstermektedir.
2- Ilim Ile Cihad
Cihad'ın başka bir çeşidi de ilim ile yapılan
cihaddır. Dünyadaki bütün kötülüklerin sebebi cehalettir. Hakk'a
ulaşmak isteyen herkesin cehaletten kurtulması, ondan uzaklaşması
gerekir.
Bilginin ortaya koyduğu delillerin gönüller üzerinde
icra ettiği tesiri silâh gücü ile temin etmek mümkün değildir.
Onun için şöyle buyurulmuştur:
"Ey Muhammed! Insanları Rabbi'nin yoluna, hikmetle,
güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış. Doğrusu
Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda
olanları da en iyi bilir. " (en-Nahl 16/125).
Temeli ilim yoluyla tebliğ ve davete dayanan
Islâmiyette, bu tebliğ faaliyetinin adı "ilim ile cihad"dır. Bu
usûle "Kur'an ile cihad" da denilir. En güzel mücadele şekli
Kur'an'ın mücadele şeklidir. Bunun için Cenâb-ı Hak:"Sen kâfirlere
uyma, uyanlara karşı Kur'an ile büyük bir cihadla cihad et"
(el-Furkan, 25/52) buyurmuştur. Ayet-i kerimede Kur'an ile cihadın
"büyük cihad" olarak belirtilmesi, Kur'an'ın ilim ile cihad
konusuna ne kadar önem verdiği göstermektedir. Hak ve hakikatı, en
tehlikeli zamanda bile, hiç bir şeyden korkmadan ve çekinmeden
olduğu gibi söylemek de bir çeşit cihaddır. Rasûlullah (s.a.s.) bu
konuda şöyle buyurmuştur:
"Zalim bir hükümdar karşısında hak ve adaleti açıkça
söylemek, büyük bir cihaddır. " (Ibn Mâce, Fiten, 4011)
3- Mal Ile Cihad
Mal ile cihad, Allah Teâla'nın insana ihsan etmiş
bulunduğu mal ve servetin yine Allah (c.c.) yolunda harcanması
demektir.
Bilindiği gibi dünyada her iş para ile
yapılmaktadır. Hakkın korunması ve zafere ulaşılması da yine
paraya bağlıdır. Bunun için mal ile cihadın önemi büyüktür.
Müslümanların, Islâm'ın yücelmesi hakkın muzaffer olması için her
türlü mal, servet ve paralarını bu yolda fedâ etmeleri mal ile
cihaddır.
Hz. Peygamber'in, mal ile cihad hususundaki teşvik
edici sözleri ashabı kiramı harekete geçirmiş ve kendileri
yoksulluk içinde sıkıntılı bir hayat geçirirken, mal ile cihad
farızasını edâ edebilmek için elde avuçta ne varsa getirip
Rasûlullah'a vermişlerdir. Bu konuda Kur'an-ı Kerîm'de de pek çok
ayeti kerîme vardır. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:
"Iman edip hicret eden, Allah yolunda mallarıyla,
canlarıyla cihad eden, (mücâhidlere) yer veren ve yardım edenlerin
hepsi birbirinin vekilıdır. " (el-Enfal, 8/72).
"...Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla
savaşın. Bilseniz bu sizin hakkınızda ne kadar hayırlıdır. "
(et-Tevbe, 9/41).
"Allah, mallarıyla, canlarıyla mücadele edenleri
derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. " (en-Nisâ,
4/95).
4- Savaşarak Cihad Yapmak
Cihad, müslümanlara farzdır. Her müslümanın nefsi
ile, ilim ve malı ile sürekli cihad yapması, böylece dinin
korunması, Hakk'ın galip kılınması için çalışması gerekir. Bazen
"I'lây-ı kelimetullah" yani Allah adının yüceltilmesi dinin
korunup yayılması içinde elde silâh düşmanla savaşmak icab
edebilir. Bu en büyük cihaddır ve müslümanlara farzdır. Hattâ
cihad denildiği zaman ilk akla gelen husus, düşmanla sıcak savaşa
girmektir.
Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:
"Sizinle savaşanlarla; Allah yolunda siz de savaşın.
Fakat haksız yere saldırmayın." (el-Bakara, 2/190)
Bu ilâhi emir Allah yolunda, Islâm uğrunda
savaşmanın ve Islâm yurdunu düşmana karşı korumanın cihad olduğunu
bize ifade etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de bir hadis-i
şeriflerinde; ganimet elde etmek, şan ve şöhrete ulaşmak, mevki ve
makam elde etmek için yapılan savaşın cihad olmadığını, cihadın,
Allah (c.c.)'ın adının yüceltilmesi (I'lây-ı kelimetullah) için
yapılan savaş olduğunu haber vermiştir.
Çağımızda bir takım gruplar her ne kadar savaşsız
bir dünyanın özlemini dile getirmekte ve bunun için açık veya
gizli savaş aleyhtarı faaliyetler sürdürmekte iseler de, bu hiç
bir zaman, binlerce yıldan beri devam eden gerçeği değiştirmeyecek
ve savaşlar sürüp gidecektir. Cenâb-ı Hak bu değişmez gerçeği
aşağıdaki ayet-i kerîmede bize haber vermiştir:
"Hoşunuza gitmediği halde, savaş size farz kılındı.
Hoşunuza gitmeyen bir Şey, hakkınızda hayırlı olabilir. Hoşunuza
giden bir şey de, hakkınızda kötü olabilir. Bunları Allah bilir,
siz bilemezsiniz. " (el-Bakara, 2/216).
"Savaşan, ancak kendi öz canı için savaşmış olur.
Allah hiç bir şeye muhtaç değildir. " (el-Ankebut, 29/6).
Islâm dini müslümanlara şerefli bir hayat yaşatmayı
hedef edinmiştir. Bu sebeple bu dinin emrettiği savaş, savunma
savaşı, zâlimlerden mazlumları kurtarma savaşı, her yere adalet
götürme savaşı ve müslümanların haysiyetini koruma savaşıdır.
Kur'an-ı Kerîm'de:
"Kendilerine karşı savaş ilân olunduğunda zulme
uğrayanlara cihad etmeleri için izin verildi. Hak Teâlâ onlara
yardıma hakkıyla Kadirdir." (el-Hac, 22/39) buyurulup meşrû
savunma savaşına izin verilirken her an savaşa hazır olmak da
emredilmiştir.
Savaşın önemini ısrarla belirten Islâm dini ve onun
yüce kitabı, barışın da gereğine işaret etmekte, barış teklifi
düşmandan geldiği takdirde tavız vermeden teklifin yerine
getirilmesini istemektedir:
"
Eğer onlar barış isterlerse sen de onu kabul et. Allah'a güven ve
dayan."
"Her şeyi işiten, herşeyi hakkıyla gören O'dur.
Onlar seni aldatmak isterlerse, şunu kesin olarak bil ki, Allah
sana yeter. Seni,yardımlarıyla ve müminlerle destekleyen O'dur."
(el-Enfâl, 8/63).
Islâm, müslümanlara yapılan tecavüzlerin hiç birinin
karşılıksız bırakılmamasını istemektedir:
"O halde, size karşı tecavüz edenlere siz de aynıyla
mukabele edin. " (el-Bakara, 2/194).
Yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar müslümanların
cihada devam etmelerini isteyen Islâm, savaş hukukunu da en güzel
şekilde tanzim etmiştir. Allah Teâlâ'nın:
"
Andlaşma yaptığınızda Allah'ın ahdini (andlaşma hükümlerini)
yerine getirin." (en-Nahl, 16/91)
"Haddi aşmayın, Allah haddi aşanları sevmez."
(el-Bakara, 2/190) buyurması; Peygamber Efendimiz'in cephe
gerisinde bulunan kadın, çocuk, ihtiyar ve din adamlarının
öldürülmemesini, savaşçılara işkence edilmemesini çapulculuk
yapılmamasını istemesi, Islâm savaş hukukunun temel kuralları
olmuştur.
Dinimizin müslümanlara farz kıldığı cihadın fazileti
ve bu emri yerine getirenlerin Allah katında ulaşacakları
yücelikler Kur'an-ı Kerim'de şöyle haber verilmektedir:
"Allah Teâlâ, Cennet'e karşılık müminlerin canlarını
ve mallarını satın aldı. Onlar Allah yolunda savaşırlar. Savaş
meydanında şehît ve gazı olurlar. Allah'ın bu öyle bir vâdidir ki,
Tevrat'ta da, Incil'de de, Kur'an'da da sabittir. Kim Allah'tan
daha çok vadıni yerine getirir? Yaptığınız bu hayırlı alış
verişten dolayı sevinin. Işte büyük kurtuluş budur." (et-Tevbe,
9/111)
"Ey mü'minler! Sizi çetin bir azabdan kurtaracak bir
ticaret yolu göstereyim mi? O da şudur: Allah'a ve Rasûlüne iman
eder ve Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla savaşırsınız. Bir
bilseniz bu iş sizin için ne kadar hayırlıdır. Bu takdirde Allah
sizin günahlarınızı mağfiret eder, altlarından ırmaklar akan
cennetlere ve Adn Cennetlerindeki hoş konutlara koyar. Işte büyük
kurtuluş budur." (es-Saf, 6/10-12). Cihadın fazileti hakkında Hz.
Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurur:
"Rasûlullah'a: "-hangi iş daha hayırlıdır?" diye
soruldu. " Allah'a ve Peygamberine iman etmektir. " dedi.
"-Sonra hangisi faziletlidir, denildi: Allah yolunda
cihaddır" cevabını verdi sonra "hangisidir?" sorusuna karşı da:
"-Makbûl olan hac'dır, " buyurdu" (Buhâri, Iman, 18)
Abdullah b. Mes'ud şöyle anlatıyor: "Rasûlullah'a:
-Yâ Rasûlallah, Allah katında hangi iş daha sevimlidir? diye
sordum. -Vaktinde kılınan namazdır, dedi. -Sonra hangisidir?
dedim. -Anne ve babana iyilik etmendir, buyurdu. Sonra hangisidir?
sorusuna da: -Allah yolunda cihaddır, cevabını verdi." (Buhârî,
Cihad, 1)
Ebû Zerr (r.a.)'den şöyle rivayet edilmiştir: "-Ya
Rasûlallah, hangi amel daha faziletlıdır?" dedim. "Allah'a iman
etmek ve onun yolunda savaşmaktır" buyurdu. (Riyâzü's-Sâlihîn, II,
531).
Bir adam Peygamberimiz (s.a.s.)'e geldi ve:
"-Insanların hangisi efdaldır?" diye sordu. Rasûlullah: "-Allah
yolunda malı ve canı ile cihad eden mümin kişidir" buyurdu
(Buhârî, Cihad, 2)
Elde silâh, din ve Islâm diyarı uğrunda hudut
boylarında nöbet beklemenin asıl bir görev olduğunu ve bunun Allah
Teâlâ'yı ziyadeşiyle memnun ettiğini bildiren Peygamberimiz
(s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Hudut ve Islâm diyarının muhafazası için bir gün,
bir gece nöbet beklemek, bir ay (nafile olarak) gündüz oruç tutup
gece namaz kılmaktan daha hayırlıdır." (Müslim, Imâre,163;
Tirmizî, Cihad 2)
"Iki çeşit gözü, Cehennem ateşi yakmaz: Biri Allah
korkusundan ağlayan göz; diğeri Allah yolunda nöbet beklerken
uyumayan göz. " (Tirmizî, Fezâilü'l-Cihad, 12)
Görüldüğü gibi cihad ilâhi bir emir olup kadın erkek
bütün müslümanlara farzdır. Bu farzı yerine getirenler Cenâb-ı
Hakk'ın hoşnutluğunu kazanacak ve ahirette yüce mertebelere
ulaşacaklardır.
Cenâb-ı Hak:
"Siz de düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar
kuvvet ve (cihad için) başlanıp beslenen atlar hazırlayın"
(el-Enfâl, 8/60) buyurarak müslümanlara her zaman cihad için
hazırlıklı olmalarını emretmiştir.
Işte bütün bu ayet ve hadislerin ışığında cihad,
dünya ve dünya malı için olmayan, Kelîme-i Tevhîd'in kabulü ve
gönüllere yerleşmesi için gösterilen cehd ile bunun neticesinde
kazanılan kardeşliğin adıdır. Cihad; insanları, kula kul olmaktan
kurtarıp Allah'a kul etmeğe davet edişin ve bu uğurda çekilen
sıkıntıların adıdır. Cihad, insanları, sınıf, zümre, parti ve
bütün beşeri hegemonyalardan kurtarıp Allah'ın hâkimiyeti altına
gönül rızası ile davet etmenin adıdır. Kinsiz, kansız ve mutlu bir
Islâm toplumu oluşturmak için gösterilen ihlaslı hareketin adıdır.
Cihad, her ferdin, kendisini günahlardan arındırıp Allah'a
istiğfar etmesi, Allah'a yönelmesi, Allah'a yönelen insanlardan
oluşan bir dünya kurması ve bu dünyada kendisi ve insanlar için
yalnız Allah'ın hâkimiyetini istemesi ve bunun için devamlı
hareket halinde olmasıdır. Cihad, eskiden yapılan ve pişmanlık
duyulan bütün yanlış işlerin aksini yapma gücüdür. Cihad, zimmete
geçirilen bütün hakları geri iade edebilmektir.
Cihad, terkedilen hukukullahı telâfi etmektir.
Cihad, nefis ve bedendeki her türlü taklıdi terk etmektir.
Rasûlullah (s.a.s.)'ın torunu Hz. Hasan der ki:
"Adam Allah uğrunda cihad eder. Halbuki bir kılıç vurmamış
bulunur. Sonra Allah uğrunda cihadın hakkı da; hak ve ihlâsa yakın
bulunması, haksızlıktan ve kötü niyetlerden gücü yettiği oranda
kusur ve ilgisızlıkten uzak bulunmasıdır."
Cihad, insanları baskı ve zorlamadan korumak ve
kurtarmaktır. Zorlama ve baskı olmayan Islâm'a, insanları davet
ederek Allah'ın adını yüceltmektir. Cihad, herkesi, mensubu olduğu
akîdeden zorla çıkarmaya çalışmayıp, hakkın kabulü ve yayılışına
engel olmak isteyen ve gücünün yettiğine baskı yapan hak
düşmanlarının kovulması ve her türlü engelin kaldırılması ile,
sağlam kalp ve dosdoğru düşünen bir akıl için belirlenmiş en güzel
nizamı, yani Islâm'ı hâkim kılmaktır. Cihad, Hz. Peygamber
(s.a.s.)'in yaşayıp tebliğ ettiği Islâm'a yapışarak Allah yolunda
kendini ve. malını feda etmiş, orta yolu seçmiş, aşırılıktan
sakınmış ilâh olarak Allah'ı ve onun hâkimiyetini tanımış, Islâm'ı
bütün dinlerin üstünde ve tamamlanmış tek din kabul ederek bu dini
müdafaa ve yaşanılır kılmak için çalışmak demektir. Bunun için
Islâm'da mutlak surette, öldürme, intikam, din değiştirmeye
zorlama yoktur. Düşmanı yenmek, onun kuvvet ve gücünü bertaraf
edip, dinde serbest olarak Allah'ın hükmüne tabi tutmaktır ki,
işte Allah'ın adını yüceltmek için yapılan cihad şekillerinden
birisi de budur.
Cihad, ne bir savunma savaşı ne düşmana saldırıda
bulunup onu imha etme savaşıdır. Kıtal ve kan dökme değildir.
Yahut bir üstünlük ve egemenlik kurarak insanları boyunduruk
altına alma savaşı da değildir.
Insanlarla mücadele ve insanlar arası savaş
ilişkilerini anlatan pek çok kelime varken, Islâm bu kelimeleri
cihad kavramı yerine kullanmadı. Meselâ, harp, kıtal, ezâ
kelimeleri cihad kelimesinin yerini tutmamaktadır. Islâm niçin
eskiden Araplar'ın kullandığı harp vb. gibi kelimeleri almadı da
yepyeni bir ifade olan cihad tabirini aldı. Bunun birinci sebebi,
harp tabiri şahsi menfaatler, polemik oyunlar için ateşi sönmeyen,
yangını çağlar boyu milletlerin, kabilelerin içinden çıkmayan
kıtal anlamında kullanılmıştır. Harplerde genellikle, kişisel ve
toplumsal kinler hâkim olmuştur. Harplerde fikir endişesi, bir
akîdeyi galip kılma çabası göze
çarpmaz.