Hazreti Osman (r.a.) îslâmiyeti nasıl kabul ettiğini ve Peygamberimizin mübarek kerimesi Hazreti Zeynep (r.anhâ) ile nasıl nikâhlandıklarını kendisi şöyle anlatmaktadır:
— Bir gün Kabe'nin avlusunda birkaç dostumla oturmakta idim. Birisi gelip bana:
— «Muhammed'in kızı Rukayye'yi Ebûleheb'in oğlu Utbe ile nikahlamışlar. Duydun mu?» diye sordu. Ben Rukayye'nin hüsn-ü cemalini ve edep terbiyesini biliyordum. Şunu iyi biliyordum ki, Rukayye'nin kemalatı hiç bir Arap kızında yoktu. Onun her hususu, bütün kızların gıpta edeceği hallerdendi. Bunun için de, Hazreti Rukayye'ye karşı içimde bir istek vardı. Haberi duyunca bir hayli içim sıkıldı, üzüldüm ve oradan ayrılarak, doğru eve geldim. Eve halam, Sa'de gelmişti. Meseleyi evvela ona açtım. Teyzem, firaset sahibi bir kadındı. Halama anlattıklarımı duyunca, bana şu sözleri söyledi:
— «Ey Osman, sana müjdeler olsun... Hem de, çok kere selâm olsun. Daha üç selâm, başka üç selâm daha olsun. Bu selâmlardan her biri on selâma bedeldir. Allah sana gösterecek, sen iyiliklere kavuşacaksın. Allah'a yemin ederim ki, sen çok güzel, hüsn-ü cemal sahibi bir hatun ile evleneceksin.
Sen hiç evlenmemiş bir erkeksin, senin evlendiğin de bakire bir kızdır. Gayet yüce mertebe sahibi bir zatın kızıdır.»
Teyzemin bu sözlerine bir mânâ verememiş, şaşırıp kalmıştım:
— Teyze; ben ne söylüyorum, sen ne diyorsun? Dedim. (Yani ben Rukayye'nin Ebu Leheb'in oğlu ile evlendiğini söylüyorum, sende bana başka kızdan bahsediyorsun, demek istedim.)
Teyzem söze devamla şunları söyledi:
— Osman, Osman! Senin güzelliğin, kadr ü kıymetin var, işte elinde senet bulunan bir peygamber; Hak Teâlâ onu Resul olarak göndermiş, ona Tenzil ve Furkan nazil kılınmış, sen de ona uy! Gözünü putlar bürüyüp aldatmasın.
Teyzemin bu sözlerinden hiçbir şey anlamamıştım. Yine teyzeme bu meseleyi biraz daha açmasını, beni aydınlatmasını rica ettim; bunun üzerine teyzem yine devam etti, şöyle konuşmaya başladı:
— Allah'ın Resulü hazreti Muhammed, (a.s.) Allah tarafından gelip Kur'ân-ı Kerîm'i getirmiştir. O'nun meş'alesi tek kurtuluş yoludur. Yarın olup da kılıçlar kından çıkıp şakırdamaya başlarsa hiçbir şey kâr etmez.
Teyzemin bu sözlerinden pek bir şey anlamamama rağmen, içime bir ateş düşmüştü, işin ne olabileceğini düşündüm. Hazreti Ebu Bekir (r.a.) ile aramız iyiydi. Çok kere beraber oturur sohbet ederdik. Bu meseleyi bilse bilse o bilir diye düşündüm ve yanına gittim. Ebu Bekir'in yanında kimse yoktu. Ondan çekinmez her şeyi söyleyebilirdim. Aramızda ticaret de vardı. Teyzemin bütün söylediklerini kendisine anlattım.
Hazreti Ebu Bekir:
— Ya Osman! Sen anlayışlı ve düşünceli bir insansın. Senin doğruyu ve yanlışı ayırmadığını görmek bana hayret veriyor. Sizin kavminiz putlara tapıyor. Bu putlar taştan yapılmış, bir işe yaramayan, bir zararı ve yararı dokunmayan şeylerdir. Bunlardan insana ne faide, ne de bir zarar gelir, duymazlar görmezler, dedi.
Ben:
— Senin söylediklerin doğrudur, ey Ebu Bekir, dedim.
Ebu Bekir (r.a.) devamla:
— Yemin ederim ki, senin teyzen ne söylemiş ise tamamı doğrudur. Muhammed ibni Abdullah'ı (s.a.v.) Allah (c.c.) Hak Peygamber olarak göndermiştir. Sen de bir defa onun yanına gidip ne söylediklerini dinlesen, ne zarar edersin, dedi.
Ben de kalktım huzuru Saadete vardım. Resûlullah (s.a.s.) bana:
— Ey Osman Allah seni cennetine çağırıyor, gitmek istemez misin? Ben Allah'ın Resulüyüm. Allah beni hem sana hem bütün insanlığa rehber olarak gönderdi, buyurdu.
Allah'ın Resulü, bana bunları söyledikten sonra o hale gelmiştim ki, adeta kendime hakim değildim. Kendimi tutamıyordum, irade ve ihtiyarım dışında, ne yaptığımı bile bilmez halde; «Eşhedü enlâ ilahe illallah, ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resûlühü» dedim. Böylece de İslâmiyetle ilk olarak müşerref olmuş oldum.
Bu hadise esnasında «Tebbet» Sûre-i Gelilesi nazil olmuş, Ebu Leheb oğluna, Muhammed'in kızını boşayacaksın diye diretiyordu. Daha henüz Rukayye (r.anhâ) ile birleşmemişlerdi. Ebu Leheb'in oğlu Utbe Rukayye radıyallahu anhâ'yı boşadı. Ondan sonra da Hazreti Osman Peygamberimizin kerimeleri Rukayye (r.a.) ile evlendiler.
* * *