Uzak çöllerden bir Arabî hazreti Peygamberimizi ziyarete gelmiş; gelirken de yanında bir çok hediyeler getirmişti. Yanında bir de binek için devesi vardı. Peygamberimizle görüşüp geri döneceği zaman yanında hiçbir şeyinin kalmadığının farkına varıp deveyi satmaya karar verdi.
Devenin satılacağını Ebu Cehil de duymuştu. Adam gönderip deveyi satın alacağını bildirerek kendi adınna aldırdı. Adam parayı almaya gelince de:
— Dininden dönersen sana bol para veririm, deyince, Arap:
— Hayır! Dinimden dönmüyorum, paranı da istemiyorum. Bana devemi geri ver, dedi. Ebu Cehil kızmıştı:
— Git, istediğin yere şikâyet et! Deveni de paranı da vermiyorum, dedi.
Adam da doğru Resûlüllah'ın huzuruna çıkıp meseleyi anlattı. Hazreti Peygamberimiz, adamın yanına iki kişi vererek:
— Gidin Ebu Cehil'e söyleyin, ya deveyi versin, ya da parayı, diye ferman buyurdu. Ebu Cehil'in yanına gelen eshap Peygamberimizin emrini bildirdiler.
Ebu Cehil hemen:
— Başüstüne, dedi ve devenin değerini verdi. Müslümanlar gittikten sonra, Ebu Cehil'in adamları: _ Biraz evvel bize ne söylemiştin, şimdi ne yaptın? diyerek sebebini sorduklarında, Ebu Cehil:
— Benim yerimde siz olsaydınız, belki de canınızı verirdiniz. Nasıl vermeyeyim... Adamın başı üzerinde öyle büyük deve gördüm ki, eğer vermemiş olsaydım, o kuyu gibi ağzıyla belki de beni o anda yutacaktı, dedi ama yine de îmana gelmedi hain...
* * *