İki gözleri kör olan mü'min, Peygamberimizin Cemaat sünnetini hiç terk etmez, yağışlı ve karlı havalarda bile mescide; cemaata gitmeye devam ederdi. Evde ailesi bütün vakit namazlarına, hatta yatsı namazına bile gittiği için bir çok kere: «Gözlerin görmüyor, camiye gitmek sana vacip değildir, vakit namazlarını evde kıl!» derdi, ama o ise, bu kıymetli sünneti hiçbir zaman terk edemeyeceğini söylerdi.
Bir gün yine camiye giderken, yol kenarında bir çukura düşüp başı yarıldı. Cemaata gidemeden başkalarının yardımı ile oradan çıktı ve eve geldi. Kocasının kanlar içinde eve geldiğini gören karısı: «Biz sana her zaman söyleyip duruyoruz camiye gitme diye... Bak işte şimdi de başını yardın, iyi mi oldu yani?» diyerek onu bu fiilinden (hareketinden) dolayı birçok sözler söyleyerek rencide etti. O ise bu halinden pişman olmadığı gibi:
— Değil başımın yarılması, kolumda kırılsa, elimden geldiği müddetçe bütün azalarım parçalansa, yine de cemaate gitmekten vazgeçemem. Ben, Resûlullah'ın bu kıymetli sünnetini bırakmam, dedi.
Gerekli tedavisi yapıldıktan sonra, istirahata çekilip yattı ve o gece rüyasında Peygamberimizi gördü. Rüyasında Resûlullah (s.a.s.) ona: «Ailenle niçin münakaşa ettin?» diye sordu. O da, başından geçeni anlatıp cemaata gittiği için münakaşa ettiklerini anlattı. Rüyasında Hz. Resûlullah (s.a.s.) mübarek eliyle iki gözünü de sıvazladı...
Adam heyecanla uykusundan uyandı ki gözleri açılmış, o zamana kadar âmâ olan gözleri görür olmuş, artık cemaata gitmek için hiç kimseye ihtiyacı kalmadı ve ondan sonra rahat bir şekilde ibadetine devam etti.
Böylece o zat cemaatın mükâfatını dünyada iken görmüş oldu.
* * *