HİKÂYENİN HİKÂYESİ

Osmanlı şair ve niktedanlarından Cenanî'ye, zamanın padişahı, anlattığı fıkra ve hikâyeleri bir kitap halinde toplamasını söylemişti.

Cenanî bildiklerine kendi uydurduklarını da ekleyerek bir kitap yazdı. Kitabı güzel yazı yazan birine verip temize çekdirdikten sonra yaldızlanması ve ciltlenmesi için ciltciye vermişti.

Böyle bir kitabın yazılıp ciltciye verildiğini duyan padişahın nedimlerinde Derviş Eğlence, isimli bir hikayeci Cenanî'den habersiz olarak daha ciltcide iken baştan sona okuyup ezberledi. Derviş Eğlence, padişaha hikâye ve nükteler anlatır ve onu eğlendirirdi. Cenanî'nin yazdığı kitabı baştan sona padişaha anlattı.

Olup bitenlerden habersiz Cenanî, kitabını ciltciden almış ve padişahın takdirini kazanacağı ümidiyle saraya getirip, Kapı Ağası aracılığı ile padişaha gönderdi. Cenanî, dışarda heyecanla padişahtan gelecek ihsanı bekliyordu. Biraz sonra Kapı Ağası Gazenfer Ağa, huzurdan çıktı ve:

— Beyim, gerçi bizim Derviş Eğlence'nin anlattıkları hikâyeleri bir araya getirip kitap yapmışsın ama, bu bir emek istediğinden gene de güzel bir şey olmuş, dedi ve padişahın gönderdiği birkaç akçeyi avucunun içine sıkıştırdı.

Cenanî, neye uğradığını şaşırmıştı:

— O kitabı ben kendim yazdım, hiç kimseden derlenmiş değildir. Hatta birçokları benim kendi hikâyelerimdir, diye derdini anlatmaya çalıştı ise de, o anda bir işe yaramadı. Fakat aradan hayli zaman geçtikten sonra, hikâyelerin hakikaten Cenanî'nin eseri olduğu ve Derviş Eğlence'nin oyun yaptığı anlaşıldı. Tabi ki, bu mesele meydana çıktıktan sonra padişah Cenanî'ye ummadığı kadar ihsanda bulunmuştur.

* * *

Index'e dön --- Sonraki Hikâye