«Ben sizin rabbinizim» diyerek ilâhlık iddia eden ve bu iddiasını inatla sürdürerek nice masum insanların kanına giren, nice hakîki Allah dostlarını öldürten, koca kefere Firavun'un, Allah'a inanmış bir hazinedarı ve onun da Mâşita adında bir karısı vardı. Maşita aynı zamanda Firavun'un kızının da hizmetçisi idi. Bir gün hamamda Firavunun kızının saçını tararken elinden tarak düştü. O zamana kadar îmanını gizleyen ve Firavun'un yardımını gören Mâşita, o anda îmanını gizlemek lüzumunu duymadan Bismillah diyerek tarağı yerden aldı. Mâşita'nın bu sözlerinden bir şey anlamayan Firavun'un kızı:
— Ne diyorsun, sen benim babamdan başka birinin yaratıcı olduğuna mı inanıyorsun? diye sordu.
Mâşita:
— Evet! Senin, benim ve bütün kâinatın, hatta babanı da yaratan yüce Allah ve onun Resulü Hz. Musa vardır. Ben onlara inanırım, senin kafir babana değil, dedi.
Firavun'un kızı:
— Nasıl olur bu? Babama söylerim ben bu meseleyi, dedi ve hakikaten hamamdan çıktıktan sonra babasına durumu anlattı. Firavun Mâşita'yı huzuruna çağırıp meselenin doğru olup olmadığını sordu.
Mâşita:
— Evet! Doğrudur. Senden başka hakiki bir ilâh vardır. O öyle Allah ki, hem senin, hem de bütün kâinatın yaratıcısı olan tek bir Allah'tır. Onun yeryüzündeki elçisi de Kelîmullah Hz. Musa'dır. Allah'a ve ahirete inanan herkesin; «La ilahe illallah Musa Kelîmullah» demesi lâzımdır, diyerek îmanını Firavun'un huzurunda da ikrar etti.
Mâşita'nın bu sözleri Firavun'u çileden çıkarmıştı. Kendisini Allah olarak kabul edinceye kadar işkence yapılmasını emretti. Saçından tavana astırdı, çıplak vücudunu kamçılarla kırbaçlıyorlardı. O ise, en ufak bir taviz vermeden, îmanında ısrar ediyordu.
En sonunda Firavun, onun îmandan dönmeyeceğini anlayınca, öyle işkence etmeye karar verdi ki, o işkenceler ancak şeytanın aklına gelirdi. Mâşita'yı bir tahtaya gerdiler. Ellerinden ve ayaklarından tahtalara çivilediler. Mâşita'nın iki çocuğu vardı. Bunlardan birisi beş yaşında, biri ise henüz Kundakta idi. Evvelâ beş yaşında olan kızını getirip, Mâşita'nın ağzını zorla açarak, kızın boğazını kesip kanını onun ağzına akıtmaya çalıştılar. Her tarafı kızının kanı içinde kalmıştı. Fakat en küçük bir pişmanlık duymayan Mâşita'da, dininden dönmek gibi bir şey görünmüyordu. Bu sefer kundaktaki yavrusunu getirip annesinin kucağına verdiler. Daha meselenin ne olduğunu anlama idrakinden mahrum olan yavruyu, annenin kucağına verdiklerinde, emmek için ağlayarak annesinin memesini arıyordu.
— İşte dediler. Sen Firavun'un ilâhlığını kabul etmeyecek olursan, bu çocuğunu da gözünün önünde keseceğiz. Ya dininden dön, yahut bu manzaraya razı olacaksın, dediler.
O anda annelik şefkati galip gelmek üzere idi. Mâşita nerede ise Firavun'a: «Benim Allah'ım sensin» diyecekti. Bir taraftan şeytan da bu sözleri söylemesine yardım ediyordu. Tam bu esnada Cenab-ı Allah, daha kundakdaki çocuğu konuşturmaya başladı.
Çocuk:
— Anneciğim sakın îmanından döneyim deme! Bak işte karşında Cennet bahçeleri ve Cemal-i ilâhî seni bekliyor. Kessin beni bu kafir. Beni ve seni öldürmekle ancak kendisine zarar vermiş olur. Başka hiç- bir şey yapamaz. Dünyada zillet altında yaşamaktansa, şehide olarak ölüp nimete kavuşmak hem senin, hem de benim için daha iyidir, diyerek annesini ikaz etti.
Bu hal karşısında Firavun şaşkına dönmüştü:
— Aman söyletmeyin şunu. Bu durumu halk duyarsa, benim hakkımda şüpheye düşerler. Halk arasına vesvese girmesin, bu kadar tebaam var, bana inanan insanlar var. Rezil olmayalım, kesin şunların kafasını! diye emir verdi.
Masum yavruyu da, evvelki gibi annesinin ağzına kestiler ve kanlarını etrafa saçtılar. Bu hadise karşısında Mâşita üzülmek şöyle dursun, ölümün bir an önce gelmesini bekliyordu. Fakat Firavun hâlâ hırsını alamamıştı. Kocasını da gözü önünde öldürmek istiyordu. Kocasını getirdiler. Hiç bir şeyden haberi olmayan adamcağız, iki yavrusunun ölüsünü ve hanımının çarmıha gerilmiş halini görünce: «Allah'ın laneti senin üzerine olsun ey koca kâfir!» diye bağırmaktan kendini ala;madı.
Firavun'un intikam hırsları iyice kabarmıştı. Bir ateş yaktırıp, ateşin üzerine içi su dolu büyük bir kazan koydurdu. Kaynadıktan sonra da, çoluğuyla çocuğuyla hepsini kaynayan kazanın içine atıp, kaynatarak öldürdü. Kazana atılacakları zaman, suyun içinden:
— «Ey Allah'ın has kulları! Melekler ve bütün canlı varlık size gıpta etmektedir. Bu kaynayan ateş değil, Allah'ın sizin için hazırladığı bir Cennet bahçesidir. Buraya gelmek için acele ediniz. Sakın hiç üzülmeyiniz» sesleri geliyordu.
Bu zamana kadar bütün Allah'a inanan insanlara bir örnek olacak olan bu hadise, bundan binlerce sene evvel vuku bulmuş olsa da bugün de, İslâm düşmanları Allah'a inananlara bu gibi işkencelerden zevk almaktan, Firavun'dan daha geri değillerdir. Allah îmanı kâmil nasip eyleye...
* * *