İstanbul'da Medresetü'l Kuzat (Hukuk Fakültesi)'ta okuyan bir talebe, her zaman imtihanı birincilikle vermek için Allah'a dua ederdi. Çünkü o zamanlar Osmanlı idaresinde Medine-i Münevvere'ye medreseyi birincilikle bitiren kadıları tâyin ederlerdi. Allah duasını kabul etmiş olacak ki, medreseyi birincilikle bitirip Medine Kadısı tâyin edildi. Kadı İstanbul'dan yola çıkıp vazife mahallîne doğru hareket etti. Hareketinden önce:
— Allahım bu lütfunu bana ihsan ettiğin için önüme gelen ilk dilenciye üzerimde ne kadar param varsa vereceğim, diye ahdetmişti.
Vazife aşkıyla yoluna devam eden genç kadı Şam'a vasıl oldu. Şam'da bir mescitte namazını kılıp çıkarken önüne pejmürde kılıklı bir adam çıkarak:
— Şey'en lillah (Allah için bir şey), dedi.
Kadı efendi elini cebine attığında eline bir beşibirlik geldi. Kadı bu paranın tamamını vermek niyetinde değildi, biraz daha az para vermeyi düşünürken «Ahdini yerine getir!» diye bir ses geldi. Kadı bu sefer cebinde ne kadar para varsa hepsini çıkarıp dilenciye verdi.
Kadı yoluna devam ederek Medine-i Münevvere'ye geldi. Hemen Ravza-i Mutahhara'ye girerek namaz kılmak istedi. Baktı ki, içerde bir adam ayaklarını uzatmış uyuyor. Kadı biraz sinirli bir halde ayakları ile adamın dizine vurarak uyandırdı:
— Resûlüllah'ın huzurunda böyle yatmaya utanmıyor musun? dedi. Kadı Efendiye dik dik bakan adam uyanmış ve oturmuştu.
Kadı Efendi istirahat etmek için evine gitmişti, o gece bir rüya gördü. Rüyasında bir çok eshab toplanmış, ortada bir kürsü kurulmuş, kürsüde Hazreti Resûl-ü Ekrem Efendimiz oturuyor. Bir zat kalkarak:
— Ya Resûlallah! Yeni kadıdan şikâyetçiyim, dedi. Peygamber Efendimiz kadıya:
— Bak senden şikâyetçi olduğunu söylüyor, ne diyeceksin? buyurdular.
O:
— Hatam neymiş ya Resûlallah? Söylesin de öğreneyim? dediğinde o zat:
— Dün benim istirahatımı bozdu, uykumdan uyandırdı beni... dedi.
Kadı Efendi dikkatlice baktı ki, kendisini Peygamberimize şikâyet eden zat, dün Ravza-i Mutahhara'da uyandırdığı adam. Hemen özür dileyip, kusurunun affını rica etti.
Peygamberimiz onları barıştırdı. Birbirlerinin boynuna sarılıp helâlleştıktan sonra, kadı Peygamberimizin de elini öpüp geri çekilmek üzere iken uyandı. Hemen abdest alıp mescide gitti, baktı ki o zat yine orada ayaklarını uzatmış uyumakta. Kadı bu sefer rahatsız etmek şöyle dursun o zatın ayaklarına kapanıp öpmek istedi. Fakat adam yine uyandı:
— Sen nasıl adamsın yahu! İki günden beri beni rahatsız edip duruyorsun. Dün vurmuştun, bugün de vurduğun ayağı öpmek istiyorsun. Bu nasıl şey böyle? dedi.
Kadı dün hata ettiğini söyleyerek hakkını helâl etmesini rica etti ve özür diledi. O zat yine kadının yüzüne dik dik bakarak:
— Hakikaten sen tuhaf bir adamsın. Daha yarım saat evvel Resûlüllahın huzurunda barışmadık mı? dedi.
Kadı iyice afallamıştı. Adam kadının yüzüne bakarak:
— Al dün verdiğin altını! Dün bana yaptığın iyilikten dolayı işte seni Resûlüllah'la görüştürdüm, vazifem bitti, deyip bir anda gözden kayboldu.
* * *