Padişahın biri veziriyle beraber şehirde halk arasında dolaşıyordu. Padişahın geldiğini gören herkes ona hürmet ediyor, tezahüratta bulunuyordu. Padişah çarşı sokaklarında gezerken dükkânından çıkmayan bir adam görüp yanına vardı. Fakat dükkândaki zat, padişahın geldiğini gördüğü halde oralı bile olmadı. Sanki görmemezlikten geliyordu, îçerdekinin derviş olduğunu anlayan padişah iyice sinirlenmişti:
— Şu dervişin cezasını verin!: Ne edepsizlik bunun yaptığı! diye gürledi.
Derviş yine istifini bozmadan vezire dönerek:
— Ağana söyle, hükmünü kendisine muhtaç olanlar üzerinde icra etsin. Kendisinden birşey istemeyen bir kimseye ahkâm kesmeye kalkmasın. Benim Allah'tan gayriye ihtiyacım yok ve hürmet de etmem. Dünyadan el - etek çekmiş bir kimsenin padişahla ne işi olur?, dedi.
Büyüklere saygısı olduğu anlaşılan padişah, dervişin sözlerini doğru bulup:
— Derviş doğru söylüyor. Ona bu sözlerinden dolayı ihsanda bulunun, dedi.
Dervişe padişahın iradesini bildirip ne istediğini sordular. O şöyle söyledi:
— Benim sizden ne isteğim olur. Hür olan köleden bir şey ister mi?
Bu Sozleri duyan padişah üzülmüştü. Dervişe:
— Ben köle miyim de böyle konuşuyorsun ? dedi. Derviş, vakarla sözünde ısrar etti ve:
— Elbette sen kölesin. Nefsin seni esir almış, hatta başına yularını bile geçirmiş istediği gibi idare ediyor. Sen nefsini tatminden başka bir şey düşünüyor musun? Ancak senin gibi nefislerine kul - köle olanlar senden ihsan ve muavenet beklerler. Ben ise nefsimi esir aldım. Ondan dolayı da hürüm ve senin yapacağın en ufak bir ihsana bile ihtiyacım yok. Olsa olsa hür olanlar, köleye ihsanda bulunur. Şu anda sen de böyle bir ihsana lâyık bir köle değilsin, dedi.
Hakikaten derviş doğru söyledi. Çünkü Efendimiz (s.a.s.):
— Sizin en büyük düşmanınız iki kaşınızın arasındaki nefistir, buyurmuşlardır.
Bir insan da nefsine uydu mu, işte o insan esir demektir.
* * *