Behlül Dânâ'yı annesi ve kardeşi Harun er-Reşid, evlenmesi için ikna etmişler ve düğün yapıp gelin getirmişlerdi. Onların hatırı için evlenen Behlül, zifaf gecesi hanımıyla başbaşa kaldığı zaman, başını hanımının karnına koydu ve bir müddet dinledi. Dânâ, hanımını karşısına alıp şunları söyledi:
— Şu ana kadar seninle evli idik, fakat şu andan itibaren seni üç talakla boşadım. Bundan sonra benim dünya - ahiret kardeşimsin.
Sabah oldu. Damadı görmeye hazırlananlar, onu gelinle bulamadılar. Halife Harun er-Reşid, telâş içinde kalmıştı. Behlül'ü dergâhında buldular:
— Suçsuz bir kadını bir gecede niçin boşadın? diye sordular. O:
— Sizden ayrılıp da içeri girdiğim andan itibaren, içerde bir kısim sesler duymaya başladım. Ben bu sesler nereden geliyor diye araştırmaya başlayınca, gelinin karnından geldiğini anladım. Kulağımı verip iyice dinledim ki, ilerde gelecek olan çocuklar, kapının ağzına toplanmışlar bağrışıyorlar. Onlardan kimi elbise, kimi tahsil, kimisi de mal-mülk diye feryad ediyorlardı. Ben bunlarla uğraşıp da ibadetimden mahrum olmaktansa kapıyı açmayayım daha iyi dedim ve çareyi onu boşamakta buldum, dedi.
Behlül Dânâ bir kere denemişti artık, ondan sonra ne kadar ısrar ettilerse de evlenmeyi kabul ettiremediler.
* * *