Eshaptan Ebû Katâde'nin kumandanlığında bir harp yapılıyordu, îslâm ordusunda bir de münafık vardı. Bu münafık hakikatte Allah için değil, kan dâvası güttüğü bir adamı öldürmek için harbe iştirak etmişti.
Hakikaten savaş meydanında, hep müşriklerin ordusunda bulunan o kan düşmanının peşini takip ediyor ve her fırsatta onu öldürmek istiyordu. Bir ara tam karşı karşıya geldiler. Münafık daha avantajlı durumda idi. Kılıcını çekip müşriğin üzerine hücum ettiği zaman o:
— Eşhedü enla Ilâle İllallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlühü, deyip müslüman oldu.
Fakat münafık onun bu sözlerine hiç kulak bile vermeden başını kesti ve yere serdi. Adam ölmüştü. Bunu gören bazı eshap üzüldüler ve durumu harpten döndüklerinde Peygamber Efendimize bildirdiler.
Hazreti Resul:
— İman eden bir kimseyi niçin öldürdün? diye sordu. Münafık:
— Ya Resûlallah! O kalben iman etmemişti, sadece ölümden kurtulmak için dille söyledi, dedi.
Peygamberimiz:
— Hel şakakta kalbehû? (Kalbini yarıp baktın mı?) buyurunca, münafık:
— Kalbini yarsam ne çıkardı? Kalb bir et parçası değil mi? dedi. Bunun üzerine Resûlüllah çok hiddetlendi ve:
— Sen kalbden anlamaz, dile inanmazsın. Nasıl olacak böyle?, buyurdu.
Bu sefer münafık korktu ve:
— Ya Resûlallah! Beni Allah affetsin, dedi.
Peygamber Efendimiz onun hakiki iman sahibi olmadığını bildiği için:
— Allah seni affetmesin, buyurarak huzurundan kovdu.
* * *