Müşriklerin ortak koşmalarından ve vasfettikleri şeylerden münezzeh olan Allah
(c.c.), Rasulullah'ı (s.a.v.) hidayet ve hak dinle gönderdi. O, insanlara
kendisine indirileni açıkladı. Ne kadar hayır ve iyilik varsa onları emretti ve
hayra ulaştıracak yolları öğretti. Ne kadar şer varsa, onlardan da nehyetti, o
yollara götüren tüm kapıları kapadı ve bize şu haberi getirdi:
"Gerçekten İslam garip olarak başladı, yine
başladığı gibi garipliğe dönecektir."
(Müslim
İman: 232, Tirmizi İman: 13, İbni Mace Fiten: 15, Darimi Rikak: 42, Ahmed:
1/184-398, 2/177-222-389, 4/73.)
Rasulullah (s.a.v.) insanlara; tıpkı zifiri
karanlıkların sökün ettiği gibi fitnelerin çıkacağını, kişinin mümin olarak
sabahlayıp, kafir olarak akşamlayacağını, kafir olarak geceleyip mümin olarak
sabahlayacağını haber vermiş, insanların dinlerini az bir dünyalık karşılığında
satacaklarını
bildirmiştir.
(Müslim İman: 186, Ebu Davud Fiten: 30, Ahmed: 1/189, 2/304, 372, 408, 416,
523'da geçen şu hadise işaret edilmiştir:Ebu Hureyre'den Rasulallah
(s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Karanlık gecenin
(zifiri) karanlıklarına benzeyen fitneler zuhur etmeden amellere rağbet edin;
(zira o fitneler zuhur ettiği vakit) kişi mü'min olarak sabahlayacak, kafir
olarak akşamlayacak, yahud mü'min olarak akşamlayacak kafir olarak sabahlayacak
dinini bir dünya metaı mukabilinde satacaktır."
)
Gerçekten de, günümüzde bu örneklerin varolması onun
Allah'ın Rasulü olduğunun delillerindendir.
Rasulullah (s.a.v), ümmetinin Moğol Türkleriyle
savaşacağını, Türkler'in; küçük gözlü, yassı ve ufak burunlu olduklarını,
yüzlerinin yuvarlak, yanaklarının çıkık olduğunu haber vermiştir.(Buhari Cihad: 95-96, Menakıb: 25,
Müslim Fiten: 63, Ebu Davud Melahim: 9, İbni Mace Fiten: 36, Ahmed: 2/530. Bu
ifade Beğavi'nin "Şerhü's-sünne" adlı eserinde yer almaktadır. 8)
Gerçekten de Allah (c.c) hikmeti ve adaleti gereği,
Türkler'i müslümanlara musallat kılmış, müslümanlar, işledikleri günahlar
yüzünden küfür devletinin hükmü altına girmişlerdi.
Bugün müslümanlar öyle bir imtihandan geçiyorlar ki, bu tıpkı Şeyhülislam İbni
Teymiyye zamanında ortaya çıkan Moğol (Tatar) fitnesine benzemektedir.
İbni Teymiyye bu olayla ilgili olarak şöyle diyor:
"Müslümanların böyle
bozguncu kafir bir düşmanın fitnesiyle imtihan edilmeleri, Rasulullah (s.a.v.)
döneminde çeşitli gazalarda müslümanların başlarına gelen olaylara
benzemektedir. Bunlarla ilgili ayetler indirilmişti. Allah (c.c.), hem Rasulü'nü
hem de müminleri kafirlerle imtihan etmişti. Bu olaylarda Allah'ı (c.c.) ve
Ahiret Günü'nü umanlar için örnekler vardır. Allah (c.c.) kıyamete kadar
olabilecek olayların çoğunu Rasulü (s.a.v.) aracılığıyla haber vermiştir.
Müslümanlar bunlara göre amel ederler. Allah'ın (c.c.) Kitabı ve Rasulü'nün
Sünnetinde yer alan bu ahidler önceki ümmetleri kapsadığı gibi, sonrakileri de
kapsamaktadır.
Allah (c.c.), bizden önce yaşamış olan ümmetlerin başından geçen bir çok
kıssayı, ibret almamız ve sonraki ümmetleri öncekilerle kıyaslayarak durumumuzun
onlarınkine benzemesi halinde gerekeni yapmamız için bizlere anlatmıştır.
Böylece; sonradan gelen müminler, kendilerinden önceki müminlerle olan
benzerliklerini görebilsinler. Aynı şekilde sonradan gelen münafık ve kafirler
de kendilerinden önceki kafir ve münafıklardan ibret alsınlar.
Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de Yusuf (a.s.) kıssasını geniş bir şekilde anlatıp,
diğer rasullerin kıssaları hakkında da kısaca bilgi verdikten sonra şöyle
buyurmuştur:
"Onların kıssalarında akıl sahipleri için bir ibret vardır..." .
(Yusuf: 12/111)
Firavunla ilgili kıssa hakkında da şöyle buyurmuştur:
"Bunun üzerine Allah da onu ahiret ve dünya azabıyla yakalamıştı. Şüphesiz
bunda, Allah'tan korkanlar için alınması gereken bir ibret vardır."
(Naziat: 79/25-26)
Beni Nadir Kuşatmasıyla ilgili
olarak da şöyle buyurmuştur:
"Kitap Ehlinden inkar edenleri ilk sürgünde kendi ülkelerinden çıkaran O'dur.
Oysa siz (ey müminler), onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da
kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını zannediyorlardı. Fakat, Allah'ın
azabı hiç hesap etmedikleri bir yerden kendilerine gelmiş ve kalplerine bir
korku salmıştır: Öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin
elleriyle tahrip etmişlerdir. Ey akıl sahipleri! Bunlardan ibret alın."
(Haşr: 58/2)
Dikkat edilirse, bu ayetlerde ve bir çok yerde bize bu ümmetten olup da, bizden
önce yaşamış olanlardan ibret almamız emredilmektedir. Çünkü, yüce Allah'ın
(c.c.) bu noktadaki sünneti değişmez ve devamlılık arzeder. Allah (c.c.) şöyle
buyuruyor:
"Andolsun; iki yüzlüler, kalplerinde hastalık bulunanlar, şehirde kötü haber
yayanlar bu hallerinden vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz. Sonra,
senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler. Lanetlenmiş olarak nerede ele
geçirilirlerse yakalanır ve öldürülürler. Allah'ın önceden geçenler hakkındaki
kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik göremezsin."
(Ahzab: 33/60-62)
"İnkar edenler, sizinle savaşa kalkışsalar bile, arkalarını dönüp kaçarlar.
Sonra da ne bir dost ne de bir yardımcı bulabilirler. Bu, Allah'ın bundan önce
gelip geçmiş kavimler hakkındaki kanunudur. Allah'ın kanununda hiçbir değişme
bulamazsın." (Fetih: 48/22-23)
Allah (c.c.) bu ayetlerinde;
önceki kafirlerin durum ve davranışları nasılsa, sonraki kafirlerin de durum ve
davranışlarının aynı olacağını haber vermiştir.
Akıllı kimseye düşen; ilahi kanunlardan, Allah'ın (c.c.) kullarıyla ilgili
olarak haber verdiği kıssalardan ve eski ümmetlerden ders almaktır. Geçmiş
ümmetlerin başına gelenler içinde sırf şu büyük Tatar istilası bile insanın
boğazını düğümlemeye yetecek bir olaydır. Bu işgal ülkenin dört bir tarafını
sarmış, bunu işitmeyen kalmamıştı. Küfür, azı dişlerini göstermiş, münafıklar
harekete geçmiş, artık din tamamen çöküp yok olma noktasına gelmişti. İmanın ipi
lime lime olmuş, kopmasına ramak kalmıştı. Müminlerin yurdu tarumar olmuştu.
Tatarlar'ın akınları sonucu, İslam neredeyse ortadan kalkacak gibi oldu.
Kalplerinde hastalık bulunanlar, Allah (c.c.) ve Rasulü'nün vaadinin boş
olduğunu zannetmeye başladılar. Allah (c.c.) ve Rasulü'nün (s.a.v.) taraftarları
bundan sonra kendilerine gelemeyeceklerini, bir daha bellerini
doğrultamayacaklarını sandılar ve bu düşünce onların gönüllerinde yerleşti.
Öylesine kötü zanlara kapıldılar ki, kötü bir kavim olup çıktılar. Bu fitne
halim olan kimseyi bile şaşkınlık içinde bıraktı, doğru ve dürüst olan kimseyi
adeta sarhoş etti, vesveselerin çokluğu dikkatli ve akıllı kimseyi bile şaşkın
bir hale getirdi. İnsanların gönülleri böyle bir durumu kabul edemez oldu.
Allah (c.c.) bu savaşla basiret ve yakin sahiplerini, kalplerinde nifak ya da
iman zayıflığı bulunanlardan ayırdı. Böylelikle bazı kişi ve toplulukları yüksek
derecelere ulaştırdı.
Halk, tıpkı Kıyamet Günündeki gibi; şaki (kötü), said (mutlu) ve hakkı kabul
edenler gibi kısımlara ayrıldılar. Bu büyük imtihan sırasında insana iman ve
salih amelden başka hiçbir şey fayda sağlamadı. Kişiyi iyilik ve takvadan başka
bir şey kurtarmadı. Artık kalplerin gizledikleri ortaya çıkmıştı. Kısacası;
kişinin en çok muhtaç olduğu bir anda, yaldızlı sözlerin kendisine ihanet ettiği
açığa çıkmış oldu.
İnsanlar kendilerine itaat ettikleri efendi ve
büyüklerini, kendilerini yoldan saptırdıkları için yermeye başladılar.
Bu ümmet içerisinde Rasulullah'ın (s.a.v.)
verdiği haberlerin doğruluğuna inanan, gönülleri açık olup, feraset sahibi
olanlar da vardı. Çünkü Rasulullah'ın (s.a.v.) verdiği haberler aynen ortaya
çıkıyor, müminler bunlara şahit oluyorlardı. Böylece, zafere erenler belirmiş
oldu. Kendilerine karşı olup onları rezil etmek isteyenler, Kıyamete kadar
onlara bir zarar veremeyeceklerdi. İnsanlar sonuçta üç gruba ayrılmış oldular:
1-
Allah'ın (c.c.) dinine yardım etmek için çalışıp gayret gösterenler.
2-
Allah'ın (c.c.) dinine yardım edenleri ezip, aşağılamak isteyenler.
3-
İslam Şeriatının dışına çıkanlar.
Artık, insanlar ecir kazananlar ve aklananlar
olmak üzere iki sınıfa ayrılmışlardı. Doğrusu bu imtihan, Allah (c.c.)
tarafından bir ayıklama, temyiz ve taksimdi.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Bu sebeple Allah, doğruları
doğruluklarıyla mükafatlandırır; münafıkları da, dilerse azaplandırır veya
tevbelerini kabul eder. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcı, çok merhametlidir."
(Ahzab: 33/24)
Ben derim ki: İbni Teymiye'nin sözünü ettiği
fitnenin benzerini veya daha büyüğünü bu zamanda da gördük. İnsanlar aynı
şekilde farklı farklı gruplara ayrıldılar:
Birincisi:
İslam dini için bütün gayretiyle çalışan, İslam'a yardımcı
olan gruptur. Sayıca az olmalarına rağmen, Allah (c.c.) katında ecirleri çok
büyüktür.
İkincisi:
Müslümanların ezilmelerini, zelil olmalarını ve yıkılmalarını
isteyerek onlara yardımı kesenlerdir.
Üçüncüsü:
Müşriklere yaranmak isteyerek İslam şeriatinin dışına
çıkanlardır. Bunlar müşriklere nasihat ve öğütte bulunurlar.
Nitekim Taberi,
Abdullah b. Abbas'tan rivayetle Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
bildirmiştir:
"Kim,
batıl ehlinden birine, hakkı ortadan kaldırmak için yardım ederse, Allah ve
Rasulü ondan zimmetini çekmiştir."
(Elbani Ehadisü's-sahiha: 1020)
Türklerle ilgili bir hadiste de Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"
Siz, gözleri küçük, yüzleri kırmızı, burunları kısa ve yassı, yüzleri kat kat
deri ile kaplanmış kalkanlar gibi (kalın etli)
olan Türklerle ve ayakkabıları kıl olan bir kavimle
savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır." (Müslim
Fiten: 62-66, İbni Mace Fiten: 36.)
|