Sual: Allah, dünyada yaşıyan bir çok dinsiz kimseye niçin iman nimetini vermiyor?
CEVAP
İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın feyzleri, nimetleri, ihsanları, yani iyilikleri, her an, insanların iyisine, kötüsüne, herkese gelmektedir. Herkese mal, evlad, ırzk, hidayet, irşad ve selamet ve daha her iyiliği fark gözetmeksizin göndermektedir. Fark bunları kabulde, alabilmekte ve bazılarını da alamamak suretiyle, insanlardadır. Kur'an-ı kerimde (Allah, kullarına zulmetmez, haksızlık etmez. Onlar, kendilerini azaba, acılara sürükleyen bozuk düşünceleri çirkin işleri ile kendilerine zulm ve işkence ediyorlar.) buyurulmaktadır.
Nitekim güneş, hem çamaşır yıkayan adama, hem de çamaşırlara, aynı şekilde, parlamakta iken, adamın yüzünü yakıp karartır, çamaşırlarını ise beyazlatır.
[Bunun gibi, elmaya ve bibere aynı şekilde parladığı hâlde, elmayı kızartınca tatlılaştırır. Biberi kızartınca acılaştırır. Tatlılık ve acılık hep güneşin ışıkları ile ise de, aralarındaki fark, güneşten değil, kendilerindendir.
Allahü teâlâ, bütün insanlara bir ananın yavrusuna olan merhametinden daha çok acıdığı için, dünyanın her tarafındaki, her insanın, her ailenin, her cemiyyetin ve milletin her zamanda ve her işlerinde nasıl hareket etmeleri gerektiğini, dünyada ve ahırette rahat etmeleri ve seadet-i ebediyyeye kavuşmaları için, işlerini ne yolda yürütmeleri ve nelerden kaçınmaları gerektiğini, Kur'an-ı kerimde bildirildi. Ehl-i sünnet âlimleri, bunların hepsini, keskin görüşleri ile bulup, milyonlarca kitab yazarak, bütün dünyaya bildirdi. Demek ki, Allahü teâlâ, insanları işlerinde başı boş bırakmamış, islâmiyetin girmediği bir yer kalmamıştır.]
İnsanların, ahıretteki nimetlere nail olmamaları, Ondan yüz çevirdikleri içindir. Yüz çeviren, elbette birşey alamaz. Ağzı kapalı bir kap, Nisan yağmuruna elbette kavuşamaz. Evet, yüz çeviren bir çok kimsenin, dünya nimetleri içinde yaşadığı görülüp, mahrum kalmadıkları zan olunuyor ise de, bunlara dünya için çalışmalarının karşılığını vermektedir. Yalnız dünya için çalışanlara verdiği dünyalıklar hakikatte azab ve felaket tohumlarıdır. Bunlar, Allahü teâlânın nimet şeklinde gösterdiği musibetlerdir. Nitekim Kur'an-ı kerimde buyuruldu ki:
(Kâfirler, mal ve çok evlad gibi dünyalıkları verdiğimiz için, kendilerine iyilik mi ediyoruz, yardım mı ediyoruz sanıyorlar? Peygamberime inanmadıkları ve din-i İslâmı beğenmedikleri için, onlar mükâfat mı ediyoruz, diyorlar? Hayır öyle değildir. Aldanıyorlar. Bunların nimet olmayıp, musibet olduğunu anlamıyorlar.)
Kalbleri Hak teâlâdan yüz çevirenlere verilen dünyalıklar, hep harablıktır, felakettir. Şeker hastasına verilen tatlılar, helvalar gibidir. [Kalb nefse uyup, günah yapmak isteyince, Allahü teâlâ, bu kula acırsa, küfr ve günah işlemesini istemez. O da, yapamaz. Acımazsa, işlemesini ister ve yaratır. Karşılığını da verir. O hâlde insanın azablara, felaketlere sürüklenmesine sebeb, kendisidir. Kalbinin dine uymayıp, nefsine uymasıdır.] (Müjdeci Mektublar m.164)