“Eğer tefsîre kalkarsam”

Bir kimse, bir âyet-i kerîmeyi tefsîr ederken, daha önceki müfessirlerden işitilmeyen şekilde, yalnız kendi görüşüne, kendi aklına göre açıklama yaparsa kâfir olur. İşte bu sebepten dolayı, Peygamberler hariç, insanların en üstünü olmasına rağmen, Hz. Ebû Bekir buyurdu ki:

(Kur’ân-ı kerîmi kendi reyimle, kendi görüşümle tefsîre kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?) [Şir’a]

1986’da İstanbul’da yapılan (Kur’ân Tercümeleri Sempozyumu)nda 1500’den fazla tercüme incelendiğinde, birbirini tutmıyan hükümler görüldü. Herkes anlayışına göre tefsîr ettiği için, karşımıza korkunç, dehşetli ve vahim bir manzara çıkmıştır. Hâlbuki nakle dayanılsaydı böyle olmazdı. Türkiye’de ilk defa Kur’ân tercüme işini, Cihan Kitâbevi sâhibi Misâk isimli bir Ermeni başlatmıştır. Gençlerin önüne Kur’ân tercümelerini sürerek, “Öz Türkçe Kur’ân okuyunuz, yabancı dil olan Arabca Kur’anı okumayınız!” demesi bu millete ihânetten başka bir şey değildir.

Kur’ân tercümesi denilen kitaplardan, Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsı anlaşılmaz. Kur’ân tercümesi okuyan kimse, murâd-ı ilâhiyi öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine göre, yaptığı açıklamayı öğrenir. Bir câhilin veya bir sapığın yaptığı tercümeyi okuyan kimse de, Allahü teâlânın bildirmek istediği değil, tercüme edenin anladım sanarak kendi kafasından anlatmak istediğini öğrenir. 

geri    mezhep    ileri