Mu'tezîle ve akılcılar
Suâl: Mu'tezîle
fırkasının belli başlı görüşleri nelerdir? Doğrusu nedir?
Cevap: Bid'at ve dalâlet fırkalarından mu'tezîlenin görüşlerinden
ba'zıları şunlardır:
1- Aklın beğendiği, güzel gördüğü şeylere farz, çirkin gördüklerine
harâm derler.
2- Sahâbenin hepsinin âdil olduğunu inkâr ederler.
3- Bir
kısmı, cin ve mi'râcı inkâr eder.
4- Mu'cize ve kerâmeti inkâr ederler.
5- Cennette Allahü teâlânın görüleceğini inkâr ederler.
6- Ekserisi, (Günâh işleyen kâfirdir. Amel îmândan parçadır.) derler.
7- Kabir ziyâretinde enbiyâ ve evliyâdan yardım istemenin câiz
olmadığını söylerler.
8- Kabir azâbını inkâr ederler.
9- (Ölüye, duâ fayda etmez.) derler.
10- Sırâtı, şefâ'ati inkâr ederler. Ehl-i sünnet âlimleri, mu'tezîlenin
dalâlette olduğunu âyet ve hadîslerle isbât etmişlerdir. Aklın Dindeki
Yeri Mu'tezîleye göre âkıl, herkeste eşittir. (Dinen bildirilmese de,
âkılla harâmı ve farz olan ibâdetleri bilmek, mümkündür.) derler.
Her ne kadar âkıl, iyiyi kötüden ayıran bir kuvvet ise de, her işte ölçü
olmaz. Allahü teâlâya âit bilgilerde âkıl senet olmaz. Âkıl, kendi başına
dinin emîr ve yasaklarını bilseydi, peygamberlere, âlimlere lüzûm kalmazdı.
Bir peygamberi veya onun getirdiği dinin hükümlerini duymayanlar, cezâlandırılmazlar.
(İsrâ 15) Eski milletlere mubâh olan ba'zı şeyler, bizlere harâm edilmiş,
eskilere harâm olan ba'zı şeyler de bizlere mubâh kılınmıştır. Bu da gösteriyor
ki, bir şeyin farz veya harâm oluşu, ancak Allahü teâlânın emretmesi ile
belli olur, âkıl ile belli olmaz. Meselâ eskiden sığır ve davar iç yağı
harâm idi, bizlere ise helâldir. (En'âm 146) Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor
ki: Nakil yolu ile anlaşılan, yâni Peygamberlerin söyledikleri şeyleri,
âkıl ile araştırmaya uğraşmak, düz yolda, güç giden, yüklü bir arabayı,
yokuşa çıkarmak için zorlamaya benzer. Yokuşa doğru at, kamçılanırsa,
çabalaya çabalaya, ya yıkılıp canı çıkar, yâhud, alışmış olduğu düz yola
kavuşmak için sağa sola ve geriye kıvrılarak arabayı yıkar ve eşyâlar
harâb olur. Âkıl da, yürüyemediği, anlıyamadığı âhıret bilgilerini çözmeye
zorlanırsa, ya yıkılıp insan aklını kaçırır veya bunları alışmış olduğu,
dünya işlerine benzetmeye kalkışarak, yanılır, aldanır ve herkesi aldatır.
Âkıl, his kuvveti ile anlaşılabilen veya hissedilenlere benzeyen ve onlara
bağlılıkları bulunan şeyleri birbirleri ile ölçerek, iyilerini kötülerinden
ayırmaya yarayan bir ölçüdür. Böyle şeylere bağlılıkları olmayan varlıklara
eremiyeceğinden, şaşırıp kalır. O hâlde, peygamberlerin bildirdikleri
şeylere, inanmaktan başka çâre yoktur. Âkıl Yolu Peygamberlere tâbi' olmak,
aklın gösterdiği bir lüzûmdur ve aklın istediği ve beğendiği bir yoldur.
Peygamberlerin, aklın dışında ve üstünde bulunan sözlerini, akla danışmaya
kalkışmak, akla aykırı bir iş olur. Gecenin koyu karanlığında bilinmeyen
yerlerde, pervâsızca yürümeye ve engin denizde, acemî kaptanın, pusulasız
yol almasına benzer ki, her ân uçuruma, girdâba düşebilirler. Nitekim,
felsefeciler ve tecrübeleri hayâlleri ile îzâha kalkışan maddeciler, âkılları
dışında bulunan sözlerinin çoğunda yanılmış, bir yandan birçok hakîkatleri
meydana çıkarırken, bir taraftan da, insanların se'adet-i ebediyyeye kavuşmalarına
mâni' olmuşlardır. Tecrübelerin dışına taşmıyan âkıl sâhibleri, bu acıklı
hâli, her zaman görmüş ve bildirmiştir. İslâmiyette aklın ermediği şeyler
çoktur. Fakat, akla uymayan birşey yoktur. Âhıret bilgileri ve Allahü
teâlânın beğenip beğenmediği şeyler ve O'na ibâdet şekilleri, eğer aklın
çerçevesi içinde olsalardı ve âkıl ile doğru olarak, bilinebilselerdi,
binlerce peygamberin gönderilmesine lüzûm kalmazdı. İnsanlar, dünya ve
âhıret sa'âdetini kendileri görebilir, bulabilirdi ve Allahü teâlâ, hâşâ
peygamberleri boş yere ve lüzûmsuz göndermiş olurdu. Hiçbir âkıl, âhıret
bilgilerini bulamıyacağı, çözemiyeceği içindir ki, Allahü teâlâ, her asırda
dünyanın her tarafına, peygamber göndermiş ve en son ve kıyâmete kadar
değiştirmemek üzere ve bütün dünyaya, peygamber olarak, Muhammed aleyhisselâmı
göndermiştir. Bütün peygamberler, Allahü teâlânın beğendiği ve beğenmediği
şeyleri açık olarak bildirmişlerdir.