Tasavvufun çıkışı

Suâl: Ba'zıları evliyânın yolunu yâni tasavvufu, tarikatı kastederek, bunların sonradan çıktığını, bid'at olduğunu söylüyorlar. Tasavvufun dinimizdeki yeri nedir?

Cevap: Bu husûsta Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî hazretleri buyuruyor ki:

Sûret ve zâhirdeki kemâlâtın ve mânevî makamların hepsi Resûlullah efendimizden gelir. Sûretteki kemâlâta yükselmeye sebep olan emîrlerini, yasaklarını bizlere din âlimleri bildirdi. Kalbin, rûhun temizlenmesine yarayan gizli bilgileri ve kalb işlerini tasavvuf büyükleri bize ulaştırdı. Kalbe ve bedene yarayan bilgilerimizin hepsi Resûlullahtan gelir.

Hz. Ömer vefât edince, oğlu Hz. Abdullah gazâda idi. Yanında olanlara, "İlmin onda dokuzu gitti" buyurdu. Ba'zılarının bu söze şaştığını görünce; "Dediğim ilim, herkesin bildiği abdest ve gusül gibi bilgiler değil, Allahı tanıtan bilgilerdir" buyurdu.

Hakîkî tarîkatların hepsi, Resûlullahın yolunu gösterir. Tasavvuf büyükleri, kendi hocaları vâsıtası ile Resûlullaha bağlanmıştır. O büyüklerin çalışma usûlleri, sonradan uydurulmuş şeyler değildir. Fenâ, bekâ, cezbe, sülûk, seyr-i ilâllah ve benzerleri gibi isimler, sonradan verilmiş ise de, bu isimlerin bildirdikleri şeylerin hepsi Resûlullah efendimizden gelmektedir.

Tefekkür ve Sessiz Zikir

Nefehât kitâbında bildirildiği gibi, fenâ, bekâ, gibi isimleri ilk bildiren zât, Ebû Saîd-ül Harrâz'dır. Zikir de, Resûlullahtan gelmiştir. Resûlullah efendimizin peygamber olduğu bildirilmeden önce, mübârek kalbi ile zikretmiştir. Resûlullahın çok zaman sükût ettiği, sessiz, düşünceli durduğu, dost, düşman her tarihçinin kitâbında yazılıdır. Bu halde bulunmak, isimleri sonradan çıkan şeylerin Resûlullahda da bulunduğunu göstermektedir. Bu isimler, hadîs-i şerîfleri açıklamak için konulmuştur. Meselâ tefekkür, fikri, bâtıldan hakka doğru çevirmek olup, (Az bir zaman tefekkür etmek, bin sene nâfile ibâdet yapmaktan daha fâidelidir) hadîs-i şerîfinden alınmıştır.

Eğer denirse ki, tasavvuftaki usuller, vazîfeler, kazançlar Resûlullahtan gelmiş olsaydı, ayrı ayrı tarîkatlar olmazdı ve tarîkat sarhoşluğu, dine uygun görünmiyen şeyleri söylemek olmazdı. Böyle değişik sözler ve hâller, insanların istidatlarının, başka başka olmasından ileri gelmektedir. Resûlullahtan gelen nisbette, feyzde ve te'sîrde hiç değişiklik yoktur. Bunun çeşitli insanlara, çeşitli mizâçlara te'sîri başka başka olmaktadır. Bir insanın bile çeşitli zamanlardaki hâli, mizâcı başka başka oluyor. Bir insanın çeşitli fotoğraflarda çektirdiği resimler bile birbirlerine benzemiyor. Bütün kemâlât, her tarîkata, Resûlullahtan gelmektedir. Fakat herkesin yaradılışına, hazırlığına göre, başka başka te'sîr etmektedir. Resûlullah efendimiz hayatta iken de, herkesin istidâdına göre konuşur, mâ'nâ ve esrârı başka başka sunardı. Resûlullah efendimiz. Hz. Ebû Bekr'e ince bilgiler anlatırken, yanlarına Hz. Ömer gelince, sözü değiştirdi. Sonra Hz. Osman gelince sözü daha da değiştirdi. Hz. Ali geldi, başka türlü anlatmaya başladı. Çünkü, her birinin istidâdı başka başka idi. (Mektûbât c.5, m.59)

Zikrin Efdali

Turuk-ı aliyyede en çok, Lâ ilâhe illâllah kelime-i tayyibesi söylenir. Bunu söylemek nasıl bid'at olur? Temeli bu kelimeyi söylemek olan tarîkatlara, hangi ilim ve vicdan sahibi, dil uzatabilir? (Sözlerin, zikirlerin efdali, en fâidelisi, lâ ilâhe illâllah demektir.) hadîs-i şerîfi güneş gibi her yerde ışık salmakta iken, bunu söylemek sonradan meydana çıkmış denilebilir mi? Tarîkat demek, sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bid'atlerden sakınmak demektir. Buna dil uzatacak bir müslüman düşünülebilir mi?

O halde, tarîkatlar zamân-ı seâdette yok idi, sonradan meydana çıktı diyen kimse, sünnet-i seniyyeyi yıkmak istiyen bir islâm düşmanı değilse, menfâat sağlamak, câhilleri aldatmak için tarîkatçılık ve şeyhlik perdesi altında islâma yakışmıyan kötülükleri yapanları anlatmak istiyordur. Böyle tarîkatçılar ne kadar çok kötülense yeridir. Bu kötü kimseler, müslüman göründükleri için, müslümanlık kötülenebilir mi? Talebesine kötülük yapan öğretmen var diye, öğretmenlik mesleğine kötü damgası basılabilir mi? Evet, ba'zı câhiller, ahlâksızlar şeyh şekline girdi. Tarîkatçılık adı altında her kötülüğü yapanlar oldu. Fakat bunlara bakarak, Resûlullahın sünnetine yapışan, her kötülükten sakınan, Allah adamlarına dil uzatmak pek yanlıştır. Tarîkat ehli buyuruyor ki:

(İyi olan da, kötü olan da, iyilik yapabilir. Kötülük yapmamak ise, ancak Allah adamlarının özelliğidir. Sıddıklar günâh işlemez.) [Mektûbât c.5, m.106]

| BAŞA DÖN |