Allahü teâlânın varlığı nasıl ispat edilebilir?
İnsanlar, mahlûk
olduğu gibi, bütün işleri, hareketleri de, Allahü teâlânın mahlûkudur.
Çünkü O'ndan başka, kimse birşey yapamaz, yaratamaz. Kendi mahlûk, yaratılmış
olan, başkasını nasıl yaratabilir? Yaratılmak damgası, kudretin az olduğuna
alâmettir ve ilmin noksan olduğuna işârettir. Bilgisi, kuvveti az olan,
yaratamaz. İnsanın işinde, kendine düşen pay, kendi kesbidir. Ya'nî o
iş, kendi kudreti ve irâdesi ile olmuştur. O işi, yaratan Allahü teâlâ,
kesbeden kuldur. İnsanların ihtiyârî işleri, isteyerek yaptıkları şeyler,
insanın kesbi ile Allah'ın yaratmasından meydana gelmektedir. İnsanın
yaptığı işte, kendi kesbi, ihtiyârı [seçmesi, beğenmesi] olmasa, o iş
titreme şeklini alır. Kalbin hareketi gibi olur. Hâlbuki, ihtiyârî hareketlerin,
böyle olmadığı açıktır. Her ikisini de, Allahü teâlâ yarattığı hâlde,
ihtiyârî hareketle, titreme hareketi arasında görülen bu fark, kesbden
ileri gelmektedir. Allahü teâlâ, kullarına merhamet ederek, onların işlerinin
yaratılmasını, onların kasdlarına, arzûlarına tâbi' kılmıştır. Kul isteyince,
kulun işini yaratmaktadır. Bunun için de, kul mes'ûl olur. İşin sevâbı
ve cezâsı, kula olur. Allahü teâlânın kullarına verdiği kasd ve ihtiyâr,
işi yapıp yapmamakta eşittir. Kullarına, emîrlerini ve yasaklarını yerine
getirecek kadar kudret [enerji] ve ihtiyâr vermiştir. Bir işin iyi veya
kötü olduğunu da bildirmiştir. Kul, her işinde, yapıp yapmamakta serbest
olup, ikisinden birini seçecek, iş iyi veya kötü olacak, günâh veya sevâb
kazanacaktır. Allahü teâlâ ve âlem
Allahü teâlâ, âlemin içinde olmadığı gibi, âlemin dışında da değildir.
Âlemden ayrı olmadığı gibi âlem ile bitişik de değildir. Allahü teâlâ
vardır. Fakat, içerde, dışarda, bitişik ve ayrı değildir. Allahü teâlâyı
böyle bilmeli, böyle aramalı ve böyle bulmalıdır. Allahü teâlâ, hiçbir
şeye benzemez. Sözle yazı ile anlatılamaz ve anlaşılamaz. His organlarımız
olmasaydı, etrafımızdaki hiçbir şeyden haberimiz olmayacaktı. Kendimizi
bile bilemiyecek, yürüyemiyecek, birşey bulamayacak, birşey yapamayacak,
yiyemiyecek, içemiyecek, yaşayamayacaktık. Allahımıza yalnız bunun için,
durmadan şükretsek, yine şükrünü ödemiş olamayız. Duygu organlarımıza
etki eden herşeye varlık diyoruz. Kum, su, Güneş birer varlıktır. Çünkü,
bunları görüyoruz. Ses varlıktır. Çünkü, işitiyoruz. Hava, sıcaklık, soğukluk
birer varlıktır. Çünkü, derimizle bunları duyuyoruz. Elektrik, ısı ve
mıknâtıs gibi enerjilerin [kudretlerin] de mevcût olduklarına inanıyoruz.
(Ben havanın, ısının, elektriğin mevcût olduklarına inanmam. Çünkü, bunları
görmüyorum.) sözü yanlıştır. Çünkü, bunlar görülmezlerse de, kendilerini
veya yaptıkları işleri, duygu organlarımız ile anlıyoruz. Bunun için,
görülemiyen varlıklara da inanmak lâzımdır. Göremediğimiz için, yok olmaları
lâzım gelmez. (Ben Allah'a inanmam. Melek, cin yoktur. Görmediğime inanmam.)
sözü de, akla, fenne uygun değildir.
Herşey yoktan yaratıldı
Cisimlerin, maddelerin hep değişmeleri, sonsuz
olarak gelmiş değildir. Böyle gelmiş, böyle gider denilemez. Bu değişmelerin
bir başlangıcı vardır. Hiçbir şey yok iken, hepsi yoktan yaratılmıştır.
İlk, ya'nî birinci olarak maddeler yoktan yaratılmış olmasalardı ve birbirlerinden
hâsıl olmaları, sonsuz öncelere doğru uzasaydı, şimdi bu âlemin yok olması
lâzımdı. Çünkü, âlemin sonsuz öncelerde var olabilmesi için, bunu meydana
getiren maddelerin daha önce var olmaları, bunların da var olabilmeleri
için, başkalarının bunlardan önce var olmaları lâzım olacaktır. Sonrakinin
var olması, öncekinin var olmasına bağlıdır. Önceki var olmazsa, sonraki
de var olmayacaktır. Sonsuz önce demek, bir başlangıç yok demektir. Sonsuz
öncelerde var olmak demek, ilk, ya'nî, başlangıç olan bir varlık yok demektir.
İlk varlık olmayınca, sonraki varlıklar da olamaz. Herşeyin her zaman
yok olması lâzım gelir. Herbirinin var olması için, bir öncekinin var
olması lâzım olan sonsuz sayıda varlıklar dizisi olamaz. Hepsinin yok
olmaları lâzım olur. Âlemi yoktan var eden bir yaratıcının bulunduğunu
ve bu yaratıcının kadîm [hep var] olması, hiç değişmeden sonsuz var olması
lâzım gelir. Herşeyi yaratan, yalnız Allahü teâlâdır. Ondan başka yaratıcı
yoktur. Fakat, O'nun âdeti şöyledir ki, herşeyi sebeblerle yaratmaktadır.
Böylece, âleme düzen vermektedir. Sebepsiz yaratsaydı, âlemdeki bu nizâm,
bu düzen olmazdı. Mikroplar hastalığa, bulutlar yağmura, güneş hayâta,
katalizörler birçok kimyâ reaksiyonun hızlanmasına ve hayvanlar, bitkisel
maddelerin et, süt, bal hâline gelmelerine, yapraklar organik maddelerin
sentezine sebep oldukları gibi, insanlar da, uçak, otomobil ve ilâcın
daha nice şeylerin yapılmasına sebep olmaktadır. Bütün bu sebeplere kuvvet,
te'sir veren Allahü teâlâdır. İnsanlara fazla olarak akıl ve irâde de
vermiştir. Sebeplere, vâsıtalara yaratıcı demek doğru olamaz.