Cinleri niçin göremiyoruz?
Ba'zı dinsizler, (Cin ve şeytanı gözümüzle görmüyoruz. Görülmeyen şeylere inanmayız) diyorlar. Fenden haberi olan, normal düşünebilen ve akıl sâhibi bir kimsenin, yalnız gözüne göre konuşması, karar vermesi mümkün değildir.
Akıl, göze değil, göz akla bağlıdır. Göz herşeyi göremez. Meselâ tecrübeler neticesinde havanın içinde çeşitli gazlar bulunduğunu biliyoruz. Gözümüzle havayı ve içindeki gazları göremiyoruz. Göremediğimiz için, aklımızı göze tâbi kılarak, (Hava ve gaz diye bir şey yoktur, olsaydı görürdük) demek aklı, tecrübeyi hiçe saymak olur.
Bugün fen yolu ile suyun, oksijen ve hidrojen denilen iki gazdan meydana geldiğini biliyoruz. Bu gazların biri yakıcı, diğeri de yanıcıdır. Suya baktığımız zaman ne oksijeni, ne de hidrojeni görmemiz mümkün olmaz. Hattâ su renksiz olduğu için ağzına kadar dolu bir şişedeki suyu bile göremeyiz. Aklı göze tâbi kılarak, (şişede su, suda da gaz yoktur) diyebilir miyiz?
İnsanlık şerefi
Aklın önemi, insanlığın şerefi, gözün görme kuvvetiyle ölçülseydi, kedinin insandan daha şerefli olması gerekirdi. Çünkü insan, ışık olmadan, karanlıkta göremediği hâlde kedi görebiliyor. O hâlde göze değil, akla göre karar vermek lâzımdır.
Ba'zı zehirli gazlar, renksiz ve kokusuz olduğu için görülemez ve varlığı anlaşılamaz. Tüpteki bir gazın çıkıp da odadaki insanları zehirlememesi için gaza koku katılmaktadır. Bu sâyede bir odadaki gazı gözümüzle görmediğimiz hâlde, kokusundan dolayı anlarız.
İki biberin birinin tatlı, diğerinin acı olduğunu gözümüzle anlayamayız. Gözün vazifesi bu değildir. Göz, belli bir uzaklıktan sonraki ve belli bir büyüklükten daha küçük olan cisimleri göremez. Küçük mikroplar görülemediği gibi, çok uzaktaki koca bir insan da görülemez. Göremediğimiz için bunların yokluğunu iddia edemeyiz.
Göz herşeyi göremediği gibi, kulak da her sesi işitemez. Sağlam bir kulak, belli bir frekans ve belli bir uzaklıktaki sesleri işitebilir. Şu anda Ankara'da insanlar konuştukları hâlde, biz onları duyamıyor, göremiyoruz. Biz duyamıyoruz diye onların konuşmadığını iddia edebilir miyiz? Evimiz içinde çeşitli frekansta sesler bulunduğu hâlde, bir radyo olmadan bu sesleri duyamıyoruz. Biz bu sesleri duyamıyoruz diye varlıklarını nasıl inkâr edebiliriz?
Bu bakımdan fenne inanan bir insan, göremediği şeyi inkâr edemez. Aslen var olup da göremediğimiz şeyleri akıl reddedemez.
Ba'zı gezegenlerin varlığından haberdar değiliz. Bugünkü fen, bunları anlayamadığı için başka gezegenlerin yokluğu iddia edilemez. Canlıları ayakta tutan rûhu da göremiyoruz, ama inkârı mümkün değildir.
Misâlleri çoğatmak mümkündür. Fenden anlıyan bir dinsiz, sadece, (Gözümle görmediğim için, cin, şeytan, melek gibi varlıklar vardır diyemem ve inceleme alanına girmediği için yoktur da diyemem) derse, daha insaflı hareket etmiş olur.
Cinlerin yaratılışı
Normal akla sahip bir kimse, kâinattaki muazzam nizâmı incelediğinde, bunun kendiliğinden olmadığını anlar. (Dünya kendi kendine muntazam bir şekilde nasıl asırlardan beri dönebilir. Elbette döndüren bir yaratıcı vardır) der. Yaratıcıya inanan da O'nun bildirdiklerine inanır. Çünkü cinleri, şeytanları inkâr etmek, Allahü teâlâyı inkâr etmek demektir. Bunun için aklı, fennî, göze tâbi kılmamalı, aksine gözü akla tâbi kılmalıdır! Akıl da tek başına hakkı bulamaz.
Akıl göz gibi, İslâmiyet de ışık gibidir. Ya'nî aklın doğru karar verebilmesi için İslâmiyet ışığına ihtiyâcı vardır. İslâmiyet ışığı da bunların var olduğunu bildiriyor. Her şeyi yoktan yaratan Allahü teâlâ, (İnsan ve cinleri ancak, beni tanımaları, ibâdet etmeleri için yarattım) buyuruyor. (Zâriyat 56)
Cin ve şeytanların insanların damarlarına kadar girip zarar verdikleri hadîs-i şerîfle bildirilmiştir. Cinlerin meydana getirdiği hastalıklardan korunmak için çeşitli duâlar vardır.
Duâların en kıymetlisi, fâidelisi Fâtiha sûresidir. Hz.Ali'nin bildirdiği İbni Mâce'deki hadîs-i şerîfte, (İlâçların en iyisi Kur'ân-ı kerîmdir) buyuruldu. Hastaya okunursa, hastalığı hafifler. Eceli gelmemiş ise, iyi olur. Eceli gelmiş ise, rûhunu teslîm etmesi kolay olur. (Tefsîr-i Mazherî)