Dinde Hüküm koyma yetkisi kimdedir?
Allahü teâlâ, Peygamber efendimize, Kur'ân-ı kerîmi açıklama yetkisi verdiği gibi, Kur'ân'da açık olmayan hususlarda hüküm koyma yetkisini de vermiştir:
(Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıkta seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme içlerinde bir burukluk duymadan tam manasıyla kabullenmedikçe, imân etmiş olmazlar.) [Nisâ 65]
(Allah ve Resûlü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendi isteğine göre, tercih etme, seçme hakkı yoktur.) [Ahzâb 36]
(O Peygamber ki, iyiliği emredip kötülükten meneder; onlara güzel şeyleri helâl, çirkin şeyleri harâm kılar.) [A'raf 157]
(Bir işte anlaşamazsanız, bu işin hükmünü Allah'tan [Kur'ân-ı kerîmden] ve Resûlünden [Sünnet-i seniyyeden] anlayın!) [Nisâ 59]
Bu "anlayın emri" âlimler içindir. Âlim olmayan, âlimlerin Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden anladığı hükme uyar. Kur'ân-ı kerîmde (Bilmiyorsanız âlimlere sorun) buyuruluyor. (Nahl 43)
Harâm kılma yetkisi
Hadîs-i şerîte buyuruldu ki:
(Şunu kesin olarak biliniz ki, bana Kur'ân ve onun bir misli daha verilmiştir. "Yalnız Kur'ândaki helâlı helâl, haramı haram kabûl edin" diyecek bazı kişiler çıkacaktır. İyi bilin ki, Resûlullahın haram kıldığı şeyler de Allah'ın haram kıldığı gibidir.) [Tirmizî, Dârimî]
Kendiliğinden ölmüş hayvanın etini yemek harâmdır. Çünkü Kur'ân-ı kerîmde (Meyte ve kan size harâm kılındı) buyuruldu. (Mâide 3)
Meyte, dinin emrine uyulmadan öldürülen veya kendi kendine ölen, ya'nî leş olan hayvandır.
Eğer bu âyet-i kerîmeyi Peygamber efendimiz açıklamasaydı, kendi kendine ölen her hayvanı yemek haram olduğu gibi, balığı da yemek haram olarak anlaşılırdı. Peygamber efendimiz, (Denizin suyu temizdir, meytesi helâldir) buyurarak deniz meytelerinin helâl olduğunu bildirmiştir. (Ebû Dâvüd, Abdürrezzak)
Meyte ve kandan istisna olarak yenenleri de Peygamber efendimiz bildirip, (Size iki meyte ve iki kan helâl kılındı. İki meyte balıkla çekirgedir, iki kan ise, karaciğerle dalaktır) buyurmuştur. (İbni Mâce, Ebû Dâvüd)
Aslan, kaplan, kurt, maymun ve köpek gibi yırtıcı hayvanlarla, atmaca, kartal, doğan ve şâhin gibi yırtıcı kuşların etlerinin haramlığı da hadis-i şerîfle bildirilmiştir. (Müslim)
Erkeklere altın takmanın ve ipek giymenin haramlığı ve süt kardeşlik de yine hadis-i şerif ile bildirilmiştir. (Taberânî)
Namazın nasıl, kaç rek'at kılınacağı, zekâtın nasıl, hangi mallardan verileceği açık değildir.
Bütün bunlar, hadîs-i şerîflerle ve âlimlerin açıklaması ile anlaşılmıştır. İslâma uymak için, Peygamber efendimize uymak gerekir. Peygamber efendimize uymak için de İslâm âlimlerine uymak gerekir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Âlimlere tâbi'olun!) [Deylemî]
(Âlimler yeryüzünün ışıklarıdır. Benim ve diğer peygamberlerin vârisleridir.) [Ebû Nuaym]
(Âlimler rehberdir.) [İ. Neccâr]
(Âlim, Allah'ın güvendiği kimseledir.) [Deylemî]
Resûlullahın vârisi olan âlimlerden Tahtâvi hazretleri, buyuruyor ki:
(Kur'ân-ı kerîmdeki, (Allah'ın ipine sarılın!) emri, (Fıkıh âlimlerinin, mezheb imâmlarının bildirdiklerine uyun!) demektir.) [Dürr-ül muhtâr hâşiyesi]
Eshâb-ı Kirâma Uymak
Eshâb-ı kirâmın yolu, Muhammed aleyhisselâmın yoludur. Peygamber efendimiz Eshâb-ı kirâma uymamızı emrediyor, buyuruyor ki: (Eshâbım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, doğru yolu bulursunuz.) [Beyhekî]
Uymak, tâbi olmak, iki türlü olur: Biri, i'tikâdda, ya'nî îmânda, ya'nî inanmakta uymaktır. Eshâb-ı kirâma uymak, inanılacak şeylerde uymak demektir. Onlar gibi îmân etmek demektir. Eshâb-ı kirâm gibi îmân eden müslümanlara (Ehl-i sünnet) denir. Amelde, ya'nî yapılacak ve sakınılacak işlerin herbirinde, Eshâb-ı kirâmın hepsine uymak lâzım değildir. Buna imkân da yoktur. Her işi Eshâb-ı kirâmın nasıl yaptıkları bilinemiyor. Çok işler de, Eshâb-ı kirâm zamanında yoktu. Sonradan meydana çıktılar.
Ehl-i sünnetin reisi İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe'dir. Dört mezhep de, mâm-ı a'zamın Eshâb-ı kirâmdan öğrenip söylediği gibi inanmaktadır. İmâm-ı a'zam, Eshâb-ı kirâmdan birkaçını gördü. Çok şeyleri bunlardan işitip öğrendi. Çok şeyleri de, hocaları vâsıtası ile öğrendi. İmâm-ı Şâfiî'nin ve İmâm-ı Mâlik'in, inanılacak ba'zı şeyleri değişik söylemeleri, İmâm-ı a'zamdan ayrılmak değildir. İmâm-ı a'zamdan işittiklerini öyle anlamışlar. Anladıkları gibi bildirmişlerdir. Sözlerinin aslı birdir. İzahları farklıdır. Dördüne de inanırız. Dördünü de severiz.