Kadın nasıl giyinmeli?

Kadınların vücût hatlarının [kaba avret yerlerinin şekli ve rengi] belli olmayacak herhangi bir elbise ile örtünmesi farzdır. İslâm dini, kapanmayı emretmiş, fakat belli bir örtü şekli bildirmemiştir. (Dürer-ül-mültekıte)

Peygamber efendimizin ve Eshâb-ı kirâmın mübârek hanımları, çarşafla örtünmemiştir. Hiçbir kitapta çarşaf giydikleri bildirilmemiştir. Milhâfe, ferâce, fistan, entâri giydikleri birçok kitapta bildirilmiştir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri de, böyle değişik elbise giydiklerini 313. mektûbunda bildiriyor. Bu husûslar, Câmi'urrumûz ve Hidâye kitabında da bildiriliyor.

Kapanması gereken yerleri örtmek ve yukarıda bildirilen vücût hatlarını belli etmemek şartı ile kadınlar, bulunduğu şehrin âdetine uygun giyinir. Çünkü elbise gibi mubâhlarda, şehrin âdetine uymamak tahrimen mekrûhtur. Zarûret olmadıkça, harâmlarda hiçbir yerin âdetine uyulmaz. (Hadîka)

Peygamber efendimiz, ayaklarına kadar uzun gömlek, ya'nî entâri giymiştir. Şalvar ve pantalon giymemiştir. Bunları giymek âdette bid'attir. Âdette bid'at olan şeyi yapmak günâh değildir. Taksiye, uçağa binmek de âdette bid'attir. Bunları yapmak günâh değil dinin emridir. Bunun için âdet olan yerlerde, kâfirlerden gelmiş olsa bile, kadınların çarşaf ve erkeklerin bol pantalon veya şalvar giymeleri câizdir, günâh olmaz. Elbisenin şekli ibâdet değil, âdettir. Çünkü Peygamber efendimiz, papaz ayakkabısı, Rum elbisesi giymiştir. (Redd-ül muhtâr)

Sünnet-i zevâid

Peygamber efendimizin böyle âdet olarak yaptığı şeylere Sünnet-i zevâid denir. Bunları terketmek günâh olmaz. (Hadîka)

(Bir kavme benziyen onlardandır) hadîs-i şerîfi, ibâdetlerde benzemenin tehlikesini bildirmektedir. Meselâ papaz zünnarı ve haç takmak böyledir. Dikiş makinası, daktilo, elbise gibi şeyler ise âdettir. Âdetlerde kâfirlere benzemek günâh olmaz.

Peygamber efendimiz, her zaman belli bir elbise giymezdi. Ba'zan Rum, ba'zan Arab elbisesi giyerdi. Kolları dar Rum cübbesi de giymiştir. (Tirmizî)

Ahzâb sûresinde kadınların cilbâb giymesi emrediliyor. Cilbâb nedir?

Cilbâb, erkeklerin de, kadınların da giydikleri bir elbise, bir gömlektir. Zevâcir ve Berîka'daki hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

(Harâmdan cilbâb [gömlek] giyen erkeğin namazları kabûl olmaz.) [Bezzâr]

(Hayâ cilbâbını [örtüsünü] çıkarandan [aleyhinde] söz etmek gıybet olmaz.) [Beyhekî]

Bu hadîs-i şerîflerde bildirilen cilbâbın çarşaf demek olmadığı, herhangi bir örtü olduğu açıkça görülmektedir. Cilbâbın çarşaf değil, dış elbise olduğu tefsîr kitaplarında da yazılıdır. Birkaçı şöyle:

Cilbâb, baş örtüsünden daha geniş ve gömlekten kısa olan örtüdür. Yüzü ve bedeni örten her örtüye denir. (Ebüssü'ûd tefsîri)

Cilbâb, kadınların giydileri tek parça örtüdür. (Celâleyn)

Cilbâb, göğse kadar inen baş örtüsüdür. (Rûh-ul-beyân)

Cilbâb, bedeni baştan aşağı örten çarşaf, ferâce, câr gibi dış kisvedir. (Elmalılı)

Cilbâb, dışa giyilen örtüdür. (Tibyân)

Cilbâb, milhâfe, uzun entâri veya baş örtüsü demektir. (El-Envâr)

Kadın ve başörtüsü

Nûr sûresinin 31. âyet-i kerîmesinde, (Kadınlar, baş örtülerini yakalarının üzerine örtsünler) buyuruluyor. Eğer kadınlar çarşaf giyselerdi, baş örtüsünü yakanın üzerine örtmekten bahsedilmezdi. Bir de fıkıh kitaplarına bakalım!

Erkeğin hanımına vermesi vâcib olan nafaka, yemek, kisve [elbise] ve meskendir. Kisve ise, himâr ve milhâfedir. (Bahr)

Himâr, baş örtüsü, Milhâfe, dış örtü demektir. Buna eskiden ferâce denirdi. Şimdi ise manto deniyor. Erkeklerin giydiği örtüye de milhâfe denmektedir. Hz. Enes'in rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, (Resûlullah, milhâfesini evde giyerdi) buyuruluyor. (Hatîb)

Herkesin çarşaf giydiği bir yerde, birkaç kadının manto giymesi fitneye sebep olacağından uygun olmadığı gibi, manto giyilmesi âdet olan yerlerde de çarşaf giyilmesi uygun olmaz. Çünkü bir yerde âdet olan şeyler giyilmezse, gösteriş ve şöhret olur, fitneye sebep olur. Hadîs-i şerîfte (Fitneyi uyandırana la'net olsun) buyuruldu. (Hadîka)

Nefsi hor görmek

Nefsimize zor gelse de, dinimizin emîrlerini yapmaya çalışmak lâzımdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Nefsini hor gören dinine değer verir, nefsini azîz gören dinini horlamış olur. Dinin ise azîz olması gerekir. Nefsini besleyen dinini zayıflatmış, dinini besleyen, dinini de nefsini de beslemiş olur.) [Ebû Nuaym]

Kadınların kapanması

Kadınların tesettürü kesin olarak açıklanmıştır. Tesettürle ilgili âyet-i kerîmeleri Peygamber efendimiz açıklamış, âlimler de bizlere bildirmiştir. Bu husûstaki tartışmalar kasıtlıdır.

Kur'ân-ı kerîmde genel olarak herşey, kısa olarak bildirilmiştir. Bunları Peygamber efendimiz açıklamış, o günden beri uygulanmıştır.

Kur'ân-ı kerîmde (Sakın ana-babana öf deme) buyuruluyor. (İsrâ 23)

Bir kimse, ana-babasına öf demese, fakat sopa ile dövse, sonra da (Ben öf demediğim için, Kur'ânın emrine uydum) dese, bu kimse Kur'âna uymuş mu oluyor? Âyet-i kerîmenin ma'nâsı, (Ana-babanızı üzmeyin hattâ onlara öf bile demeyin) demektir. (Beydâvî)

Bunun için Kur'ân-ı kerîmdeki bir âyetin hükmünü öğrenmek için Kur'ân tercümesine bakmak çok yanlış olur. Herkes Kur'ân-ı kerîmden hüküm çıkarabilseydi, hadîs-i şerîfler lüzûmsuz olurdu.

Hırsızlık suçtur. Bir hâkim, kanûnları esâs almadan, sırf Anayasa'ya göre bir hırsıza cezâ veremez.Çünkü hırsızlığın cezâsı açıkça Anayasada bildirilmemiştir. Birçok hükümler kanûnlarla açıklanmıştır.

Bunun gibi, dinimizin bir hükmünü öğrenmek için herkes Kur'ân-ı kerîme bakıp anlıyamaz. Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîflerle açıklanmıştır. Hadîs-i şerîfleri de anlamak büyük ilim işidir. Bunları da İslâm âlimleri açıklamıştır. Onun için hiç kimseye Kur'ân tercümesi okumasını tavsiye etmiyoruz. Bir okuyucu "Kur'ân tercümesi, okuyarak dinsiz oldum" diye acı bir itirafta bulunmuştu.

Tıp kitâbı okuyarak, ilâç yapmak ve hastaya teşhis koymak yanlıştır. Kur'ân tercümesinden hüküm çıkarmak bundan daha büyük yanlıştır. Çünkü yanlış ilâç kullanan ölebilir. Fakat yanlış hüküm çıkaran îmânını kaybedip, sonsuz azâba düşebilir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

(Kur'ânı kendi görüşü ile açıklayan, doğru olsa bile, muhakkak hatâ etmiştir.) [Nesâî]

(Kur'ânı kendi görüşüne göre tefsîr eden kâfir olur.) [M.Rabbânî]

Kur'ân-ı kerîmde buyuruluyor ki:

[yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hâriç, zînetlerini [zînet takılan yerlerini] göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nûr 31]

Bu âyet-i kerîmeden kadınların başörtüsünü sadece yakasına örteceği, baş ve vücûdunun diğer yerlerini örtmenin lâzım gelmediği anlaşılabilir. Gözünü neden sakınacak, ırzını nasıl koruyacak, zînetten maksat nedir? Kına, sürme boya mıdır, altın, gümüş gibi zînetler midir? Bu husûslar açık değildir, hadîs-i şerîfle bildirilmiştir. Bir âyet-i kerîme de şöyle: (Ey Nebî, hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına [dışarı çıkarken] cilbâblarını [dış elbiselerini] giymelerini söyle! Bu, onların tanınıp, ezâ edilmemelerine daha uygundur.) [Ahzâb 59]

Bu tercümeye bakıp "Kadın, tanınıp ezâ edilmemesi için dış elbise giyer. Tanınıp ezâ edilmezse, çıplak gezebilir" diyenler çıkmıştır. Bu âyetleri Resûl aleyhisselâmın nasıl açıkladığına bakmalıdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

(Kadının [yüz ve iki elinden başka] bütün bedeni avrettir) [Mecma'ul-enhür, El-mugnî]

Bu hadîs-i şerîfte kadının tesettürü açıkça, bildiriliyor. Kur'ân-ı kerîmin 17 yerinde Resûlullaha (De ki, bana tâbi' olun) buyuruluyor. Allahü teâlânın Resûlüne tâbi' olup O'nun bildirdiği şekilde tesettüre riâyet etmelidir!

Hz. Esmâ, ince elbise ile gelince, Resûlullah baldızına bakmadı. Mübârek yüzünü çevirip (Yâ Esmâ, bir kız, namaz kılacak yaşa gelince, yüz ve elleri hâriç, vücudunu erkeklere gösteremez) buyurdu. (Ebû Dâvüd)

Hz. Âişe buyurdu ki: (İlk muhacir kadınlara Allah rahmet etsin! Tesettür âyeti inince, hemen futalarını yırtıp başlarını örttüler) buyurdu. (Buhârî, Nesâî)

Kadın avrettir, tesettürü farzdır. Âyet-i kerîmeyi kendi görüşüne göre tefsîr edip bu farzı inkâr etmek küfürdür.

Bir kadın açık gezse kâfir olmaz. Fakat kapanmanın lüzûmsuz olduğunu söylerse kâfir olur. Günâh ile küfür farklıdır. Eyyâmcı bir gazete, küfrü, günâhtan çok küçük görüp, Acem profesörün tesettürü inkâr eden yazısını yayınlama gaflet ve dalâletinde bulunmuştur. Böylelerine aldanmamalıdır.


| BAŞA DÖN |