Reenkarnasyona (yeniden doğuşa) inanan dinden çıkar mı ?
Soru: Ölmüş kimselerin rûhları, çocuk, hayvan veya bitkiye geçiyormuş.
Bir çocuk, rûhunu aldığı kimsenin geçmiş hayatında bahsedip, meselâ,
"Ben yüz sene önce şunları yapmıştım." diyormuş. Ölenin rûhu başkasına
geçer mi?
Cevap: Bu bâtıl inanç daha çok Hindu ve Budistlerde vardır. İslâmiyyette
tenâsüh (reenkarnasyon] yoktur. Ya'nî ölen kimsenin rûhu başkasına geçmez.
Yahut bir kimse birkaç defa dünyaya gelmez. Daha çok dine inanmayan kimseler,
reenkarnasyondan bahsediyorlar. Dine inanmayan biri, eğer dinden bahsediyorsa,
elbette samîmiyetinden şüphe edilir. Bunların asıl maksadı dini yıkmaktır.
Bunlar, dine inanır görünüp, genel olarak, içkinin az içilirse günah olmadığını,
tesettürün Kur'ânda olmadığını, lüzûmsuzluğunu, Cennet ve Cehennemin dünyada
olduğunu yazıp çizerler. Hz. Adem'i inkâr etmek için ilk insanların
vahşi olduğunu, maymundan geldiğini, dil bilmediğini de söylerler. Halbuki
Allahü teâlâ, bütün eşyânın ilmini, san'atını Hz. Âdem'e öğrettiğini
bildiriyor. (Bekara 31) Müslümanlar, gezegenlerde insan veya insan
gibi canlı varlık bulunmadığını bildirdiği için, din düşmanları, Ufo diye
bir yalan uydurdular. Allaha inanmazlar, "Gök tanrıları" derler,
"Tanrıların arabaları" diye roman yazarlar. "Çamur At İz Bıraksın"
Falın, ilmî hiçbir değeri olmadığı, asılsız olduğu herkesçe bilindiği
halde, sırf İslâmiyet falı kötülüyor diye gazetelerinde fal ile ilgili
yazılar, yorumlar yayınlarlar. Asıl kendileri hurâfeci olduğu halde, müslümanlara
iftira ederler. Kısacası bunlar, dini yıkmak için açıkça değil, böyle
te'vîlli, dolaylı yollardan dine saldırırlar, "tutmazsa da iz bırakır"
ümidiyle, İslâmiyete çamur atmaya çalışırlar. Bunların sözünün dinde bir
değeri olmaz. Cin, insanın içine girebilir. Bu husus hadîs-i şerîfle sabittir.
İnsanın his ve hareket sinirlerine te'sîr ederek, hareket ve ses hâsıl
ederler. İnsanın, bu kendi söz ve hareketinden haberi olmaz. Böylece vaktiyle
Roma'da ve Peşte'de, son zamanlarda Adana ve Hatay'da
konuşan çocuk ve hastalar görülmüştür. Bunları konuşturan cin, uzak memleketlerdeki
veya eski zamanlardaki şeyleri söylediklerinden, ba'zı kimseler, bu çocukların
iki rûhlu olduğunu veya başka insanın rûhunu taşıdığını sanmışlardır.
Bunun yanlış olduğunu dinimiz açıkça bildirmektedir. İmâm-ı Gazâlî
hazretleri buyuruyor ki: (Çeşitli yaşlarındaki bedenleri başka
başka oldukları gibi, aynı boy ve şekilde, fakat başka zerrelerden yapılmış
bir bedenle kabirden kalkacaktır. Bu yazımız anlaşılınca, insan insanı
yerse, yenilen organın, hangi insan ile yaratılacağı, yiyen ile mi, yoksa
yenilen ile mi birlikte yaratılacağı gibi sorulara lüzûm kalmaz. Çünkü,
o organların kendileri değil, benzerleri yaratılacaktır.) (Onlar,
gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'ın, kendileri gibilerini de, [benzerlerini
de] yaratmaya kâdir olduğunu düşünmediler mi?) [İsrâ 99]
Beden Değişir, Ruh Değişmez
Herkes, öldüğü zamandaki şekli, boyu ve organları ile mezârdan kalkacaktır.
Herkesin kuyruk sokumu kemiği değişmiyecek, başka a'zâ, organlar, bu kemik
üzerine yeniden yaratılacak, rûhlar bu yeni bedenleri bulup, te'alluk
edeceklerdir. Rûhların bu başka bedenlerle beraber olmaları tenâsüh değildir.
İnsan bedenî, organları dünyada da değişiyor. Kırk yaşındaki insanın eti,
yaşı, derisi, kemikleri başka, çocukluğunda bulunanlar başkadır. Fakat
o, hep aynı insandır. Çünkü insan, rûh demektir. Beden değişiyor ise de,
rûh değişmez. Rûh değişmediği gibi, parmak izi de hiç değişmez. Hiçbir
insanın parmak izi, başkasının parmak izine benzemez. Bir insanın parmak
uçlarındaki çizgilerin şekli, doğmadan önce, rûh bedene te'alluk ettiği
sıralarda teşekkül eder. İnsan ölüp çürüyünceye kadar hiç değişmez. Beşbin
yıllık mumyalarda aynen kaldıkları görülmüştür. Parmak ucundaki çizgilerden
herbiri yanyana dizilmiş deliklerden meydana gelmiştir. Her delikcikten,
ter sızmaktadır. İnsan bir şeyi tutunca, sızan ter, o şeyin üzerinde çizgilerin
şekli gibi yapışıp kalır. Teri boyayan bir ilâç sürünce, o kimsenin parmak
izi, o şey görünür. Hırsız parmak izinden bulunabilir. Ölen bir kimsenin
rûhu, başka birine geçmez. Fen ilerlediği zaman bu durum daha da kolay
anlaşılır. Meselâ bütün insanların parmak izleri bir yere alınır. Eskiden
ölmüş bir kimseden bahseden çocuğun parmak izi ile karşılaştırılınca tutmadığı
görülür. Daha başka usûllerle de tesbiti mümkündür.
Yaratılış, ölüm
ve diriliş
Kur'ân-ı kerîm bildiriyor ki: İlk insan çamurdan, sonrakiler, nutfeden
yaratıldı. Nutfe kan pıhtısı, sonra et olur, sonra can verilir. Herkes
ölür, kıyâmette dirilir. (Mü'minun 12-16) İnsanlar ilk ölümden
başka bir ölüm tadmayacaklar. (Duhân 56) Cehennemde ölüm yoktur.
(A'lâ 13) Bekara sûresinin (Allah sizi ölü iken diriltti. Sonra
öldürecek, sonra diriltecek, nihâyet O'na döndürüleceksiniz.) meâlindeki
28. âyetini, Beydâvî, Celâleyn ve diğer tefsîrler şöyle açıklıyor: Çocuğun
ana rahminde can verilmesinden önceki hâli için ölü, can verilmesine de
diriltme ta'biri kullanılmıştır. Ya'nî insan, bir defa ana rahminde diriltiliyor,
bir de kabirden sonra diriltiliyor. İki ölü hâli vardır. Biri ana rahmindeki
canlılıktan önceki durumu, bir de kabirdeki hâli. Ya'nî hepsi iki ölüm,
iki diriltmedir. Kâfirlerin âhirette (Ey Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün,
iki defa dirilttin.) diyecekler. (Mü'minun 11) Ve dünyaya tekrar
gönderilmelerini istiyecekler, iyi amel işliyeceklerini söyliyecekler.
(Secde 12) Kendilerine dünyadan geldikleri bildirilerek istekleri
reddedilecek (İbrâhim 44) ve denecek ki: (Size, düşünebilecek kimsenin
düşünebileceği, öğüt alabileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size, [peygamber,
kitâb, akıl, ihtiyârlık, yakınların ölümü gibi] uyarıcılar gelmedi mi?)
[Fâtır 37] Dine inanmayan bir yazar, kelebekler hep ölüp diriliyor
diyerek reenkarnasyonun gerçek olduğunu savunuyor. Dünyada her canlının
bir hayat devresi vardır. Kelebeklerde, Yumurta, Tırtıl, Pupa, Kelebek
devreleri vardır. Kelebeklerin nesilleri böyle devam eder. Bunun reenkarnasyon
hurâfesi ile bir ilgisi yoktur. Bitkilerin, kavunun, karpuzun, tohuma
yetişen diğer sebzelerin çoğalması da buna benzer. Meselâ bir karpuz çekirdeği
toprağa atılınca, çekirdekten yeşil aksam meydana gelir. Yeşil aksamdan
da karpuz olur. Karpuzun içinde de çekirdekler bulunur. Böylece neslini
devam ettirir. Yeni meydana gelen karpuzlar, çekirdeği ekilen karpuza
benziyor diye eski çekirdek yeniden meydana geldi mi denir? Yahut karpuz
ölüp ölüp diriliyor denmez. Her canlı ölür. (Rahmân 26)
Rûh Çağırmak
Ruh fincanla çağırılmaktadır. (Falancanın rûhu gel) denir. (Şu, şöyle
mi?) gibi soru sorulunca, fincan, evet ve hayır yazılı tarafa yahut harfler
üzerinde dolaşarak hareket eder. Böylece sorulan şeye cevap verilmiş olur.
Bunların içinde gerçek olanları da olur. Peki bu nasıl biliniyor ve bunu
bildiren kimdir? Kur'ân-ı kerîmde gaybı Allahtan başkasının bilemiyeceği
bildiriliyor. (Cin 26) Gayb, duyu organları ile veya hesap ile,
tecrübe ile anlaşılmayan demektir. Birisinin altınları çalınır. Medyuma,
rûhçuya veya cinci denilen kimselere gidilir. Bunlar, çalanı tarif eder.
Ba'zan isabet ettiği de olur. Çalınan şey, bize göre gayb ise de, çalana
göre veya onu gören başkalarına göre gayb değildir. Onu çalanı bir cin
görmüşse, cin çalanı tarif eder ve bulunur. Cin gaybı bilmiş olmaz. Rûh
çağırıyoruz denildiğinde de gelen cindir. Cin de geleceği, gaybı bilmez.
Bilmediği Kur'ân-ı kerîmde yazılıdır. (Sebe 14)
Gaybı Bilenler Vardır
Cin, gaybı bilmediği gibi, melek hattâ peygamber de bilmez. Ancak Allahü
teâlâ bildirirse, başkası da, peygamber de bilir. (Cin 27) Peygamber
efendimizin devesi kaybolunca, münâfığın biri (Cennetten, Cehennemden
bahsediyor. Halbuki kaybolan devesinin yerini bile bilmiyor) dedi. O anda
Allahü teâlâ, devenin nerede olduğunu Resûlüne bildirdi. Peygamber efendimiz,
deveyi ve yularının bir ağaca takılmış olduğunu görüp tarif etti. Gittiler,
tarif edilen yerde buldular. (M. Kâinat) Allahü teâlâ gaybı evliyânın
kerâmetllerinde de çok görülmüştür. Meselâ Hz. Ömer'in, Medîne'den İran'daki
ordusunu görüp, kumandanına (Dağa çekil dağa) dediği meşhurdur. Evliyânın
rûhları da yardım eder Şevâhid-ün-nübüvve) Rûh çağıranlar, ölenin rûhu
geliyor diye milleti kandırıyorlar. Kâfirenin rûhları hapsedilmiştir.
Gelmeleri mümkün değildir. Müslümanların rûhları ise, fâsıkarın, kâfirlerin
çağırması ile gelmez. Rûhçuların rûh hakkındaki söylediklerinin hemen
hepsi yalandır. Çünkü Kur'ân-ı kerîmde insanlara rûh hakkında çok az bilgi
verildiği bildiriliyor. (İsrâ 85) Rûhçular, faza birşey bildikerini
iddia ediyorlarsa, bu âyeti inkâr olur. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, tenâsühe
inananın kâfir olacağını bildiriyor. (C.2, m.58)