Vesvese nedir?
Soru: Vesvese nedir, çâresi var mıdır?
Cevap: Vesvese, zararlı olan şüphe, kuruntu demektir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Vesvese şeytandandır. Abdestte, gusülde ve necâset temizlerken, şeytanın vesvesesinden sakının!) [Tirmizî]
Vesvese etmek günâhtır. Vesvese eden imâmın arkasında namaz kılmak mekrûhtur. Vesvese, suyu isrâf etmeye sebep olur. İsrâf ise harâmdır. Vesvese, namazı geciktirmeye, cemâ'ati, hattâ namaz vaktini kaçırmaya sebep olur. Vakti, ömrü zâyi etmeye sebep olur.
Herkesin seccâdesinde namaz kılamaz, özel seccâde kullanmak gibi, bid'at işlemeye sebep olur.
Başkalarının elbisesinin, yemeğinin necis olmasından şüphe eder ki, müslümanlara sû-i zan harâmdır.
Abdestin, tahâretin ve namazın şartlarını, sünnetlerini, mekrûhlarını bilmeyen, vesveseye yakalanır.
Demek ki, vesveseden kurtulmanın çâresi, hangi mes'elede vesvese ediliyorsa, dînimizin o konudaki hükmünü iyi bilmektir. Bir mes'eleyi kesin bilen kimse, o konuda aslâ vesvese etmez.
Azimet ve ruhsat nedir?
Her müslüman, harâmlardan, şüpheli şeylerden, hattâ mubâhların fazlasından da kaçmalıdır! Buna azîmetle hareket etmek denir. Günâh olmayan, câiz olan işleri yapmaya, ruhsatla hareket etmek denir. İhtiyâç olmadıkça, ruhsatla amel etmemelidir!
Azîmetleri ya'nî güç gelen işleri yapamayanın, ruhsatla, kolay olan, izin verilen işi yapması, azîmeti yapmak gibi sevâb olur.
Gerektiğinde en kolay fetvâya uymak daha iyi olur. Nûr sûresinin 28.âyet-i kerîmesinde ise, insanın zayıf, dayanıksız yaratıldığı, bu bakımdan Allahü teâlânın, ibâdetlerin hafif, kolay olmasını istediği bildirilmektedir. (Mektûbât-ı Rabbânî)
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın size verdiği kolaylık ve ruhsatlardan istifâde edin!) [Buhârî]
(Bir zaman gelir, temizlikte titizlik gösterip, dinde haddi aşanlar çıkar.) [Ebû Dâvüd]
Şeytan namazı kıldırmak istemez. Namaz kılan kimseye de, "Madem namaz kılıyorsun, güzel abdest al, doğru namaz kıl, kuru yer kalmasın, iyi yıka, namazın olmadı, yeni baştan kıl" gibi vesveseler verip sıkıntıya sokar. İbâdetler mekrûh olmakla kalmaz, rûhî bunalımlara yol açar.
Dînimiz, kolaylıklar, ruhsatlar dînidir. Meselâ, abdest aldığını bilip, sonra bozulduğunda şüphe edenin abdesti var demektir.
Abdest aldıktan sonra, kuru yer kalmıştır zannıyla yeniden abdest alınmaz. Tekrar abdest almak mekrûh olur.
Abdest aldıktan sonra, iç çamaşırında yaşlık görüp, idrar mı, su mu diye şüphe eden, abdestten önce çamaşırına su serpmelidir! Sonra orada bir yaşlık gördüğü zaman, "Bu benim serptiğim su" demelidir.
Hattâ o yaşlık idrar bile olsa, onun idrar olduğu kesin olarak bilinmediği için yıkamak gerekmez.
Elbisesinin veya vücûdunun bir yerine necâset bulaşsa, burayı bulamayıp, zannettiği yeri yıkasa, necâseti temizlemiş kabûl edilir. Hattâ namazdan sonra necâsetli yer meydana çıksa, bir kavle göre kıldığı namazı iâde etmez.
Şüpheye önem vermek
Abdest aldıktan sonra, "Acaba başıma mesh ettim mi" veya "Abdestim var mı" diye şüphe eden, namaz kıldıktan sonra, "Elbisem temiz miydi" veya "İftitâh tekbîrini almış mıydım" gibi şüpheler vâki olan kimse, yeniden abdest almaz, elbisesini yıkamaz, namazını iâde etmez.
İbâdetlerimizi eksik yapmakla, hâşâ Allahü teâlânın bir kaybı, fazla yapmakla da bir kazancı olmaz.
Bunun için, dînin emrine uyularak noksan veya fazla yapılmış olsa mahzûru olmaz. Üç mü, dört mü kıldım diye her zaman şüphe eden kimse, zann-ı gâlibe göre hareket eder. Meselâ sabahın farzını kılarken, "İki mi, bir mi kıldım" diye şüphe eden kimse, bir rek'at daha kılsa ve kıldığı üç rek'at olsa, namazı sahîh olur. Fakat kasten üç kılsa namazı sahîh olmaz.
Bir
kimse de dört kıldım zannıyle üç rek'at kılsa, kıldığı namaz
sahîh olur. Hak teâlâ, "Niçin yanlış zannettin"
demez. Gücümüzün yetmediği işleri bize emretmez. (Hadîka)