Yani hatırlamaktır.
Tarîkat bununla artık sözden öte Allah'ın Zâtı ile meşgul olmayı öngörmektedir. Bu halin ise ancak «fenâ» ve «baka»[1] mertebelerine eriştikten sonra mürîd için söz konusu olabileceğini açıklamaktadır.
Bu da demek oluyor ki: «Yâd Daşt», ilkesini uygulayabilecek düzeye ulaşmış olan tarîkat yolcusu, Nakşîliğe göre artık kendisinin, «mâsivâ»'dan sayılmadığına kesinlikle inanan kimsedir!
Yeri gelmişken burada «mâsivâ» kavramı ile ilgili bir açıklama yapmakta yarar vardır.
«Mâsivâ»: Allah'dan başka her şey demek olan bir terimdir. Ancak Nakşibendîlerin «mâsivâ»'dan söz etmesi bir çelişkidir. Çünkü panteizmde «mâsivâ» diye bir anlayış yoktur.
* * *
Şâh-ı Nakşibend olarak bilinen Muhammed Buhârî, adındaki rûhânî tarafından ihdas edilmiş son üç kavramın (yani dokuzuncu, onuncu ve on birinci ilkelerin) anlam ve amaçları da şöyledir: