Keramet ehli zatlar

Hz. Ebu Bekir, vefat edeceği zaman, (Ya Aişe, bir oğlum ile iki kizim sana emanettir) dedi. (Babacığım benim bir kızkardeşim var. Öteki nerede) diye sorunca, (Hanımım hâmiledir) dedi. Vefatından sonra bir kızı doğdu.

Hz. Ömer, Medine’de hutbe okurken, İran’a gönderdiği ordu mağlup olmak üzere iken, bu hâli görüp, kumandana, (Ya Sariye, arkanı dağa ver) buyurdu. O da, dağa yanaştı ve zafere kavuştu.

Hz. Ali, vefat edeceği zaman, (Tabutumu Arneyn’e götürün, orada ışık saçan bir kaya görürsünüz. Beni oraya defnedin!) buyurdu. Öyle yaptılar, buyurduğu gibi buldular. (Şevâhid)

Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Geçmiş ümmetler içinde vukuundan önce bazı şeyleri haber veren keramet ehli zatlar vardı. Ümmetimden ise Ömer onlardandır.) [Müslim]

Hz. Osman, yanına gelen birine, (Gözünde zina eseri var. Bir kadına bakmışsın) buyurdu. O kimse, (Nereden bildin) dedi. Hz. Osman da, (Müminin firâsetinden korkun, o, Allahın nuru ile bakar) hadis-i şerifini bildirdi. (Buhârî)

İslâm âlimleri de buyuruyor ki:

(Evliyanın kerameti, enbiyanın, mucizelerinin devamıdır. Bunun için bu ümmetin evliyasından hasıl olan kerametler de Peygamber efendimizin mucizesidir.) [Şevahid-ün-nübüvve]

(Evliyayı inkar etmek, dinin bir hükmünü inkar etmek gibi küfürdür. Evliya ve enbiya, ne kadar yüksek olursa olsun kuldur. Harika, keramet hasıl olmasında, kulların hiç tesiri yoktur. Allahü teâlâ, evliyasını ve peygamberlerini, başkalarından üstün tutmuş, onlara vermediği keramet ve mucize gibi harikaları, nimetleri bunlara ihsan etmiştir. (Hadika)

İmam-ı Gazalî hazretleri (İnsanların kalblerinden geçenleri haber vermesi gibi evliyanın, kerameti sayılamıyacak kadar çoktur.) buyuruyor. (İhya)

Buraya kadar olan vesikalardan da anlaşılıyor ki, peygamberlerin mucizesi, evliyanın kerameti ve kâfirin de sihri [büyüsü] olur. (Falanca peygamber veya falanca velî, ölmüş tavuğu diriltti.) demekle, o nebi veya velîye yaratıcılık isnat edilmiş olmuyor. Ölen şeyin diriltilmesi, yine Allahın izniyle oluyor. Sağ veya ölü bir velînin yardım etmesi de, yine Allahın izni ile oluyor. Şu meşhur menkıbeyi bilen çoktur.

Evliya Yardım Eder

Ebu Hasan-ı Harkani hazretleri, sefere çıkan talebelerine, (Sıkışınca benden yardım isteyin) buyurur. Yolda talebelerini, eşkıya yakalar. Onlar, kurtulmaları için Allahü teâlâya duâ ederler; fakat kurtulamazlar. Bir talebe (Ya Ebel Hasan, imdat!) der. O talebeyi eşkıya göremez. Diğerlerinin nesi varsa alırlar. Seferden dönünce hocalarına, (Biz Allahtan yardım istediğimiz hâlde soyulduk. Fakat şu arkadaşımız, sizden yardım isteyince kurtuldu. Bunun hikmeti nedir?) derler. O da, (Allahü teâlâ günahkâr kimselerin duâsını kabul etmez. Arkadaşınız, benden yardım isteyince, onun duâsını Allahü teâlâ bana duyurdu. Ben de, (Ya Rabbi bu talebemi kurtar!) dedim. Allahü teâlâ da kurtardı. Ben sadece vasıta oldum, duâ ettim. Kurtaran Rabbimizdi.) diye cevap verdi. [T. Evliya]

Ölüden yardım istemek

Necdi genç, (Peygamber mucize, evliya keramet gösterir demek küfürdür. Çünkü insana yaratıcılık vasfı verilmiş olur. Peygamber de olsa, ölülerden şefaat, yardım veya başka şey istemek şirktir) diyor. İlk ikisi yukarıda açıklandı. Diğerleri de aşağıda bildirilecektir.

Buharî, Müslim ve Tirmizîdeki hadis-i şerifte, Beni İsrailden gaibi bilen, keramet sahibi zatların bulunduğu ve bu ümmetten de Hz. Ömerin onlar gibi keramet sahibi bir zat oldugu bildirilmektedir. (Taç)

Hz. Âdem, çok duâ etti ise de kabul olmadı. Peygamber efendimizi vesile ederek, Onun hürmeti için duâ edince duâsı kabul oldu. Allahü teâlâ buyurdu ki:

(Ya Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismi ile, her ne isteseydin kabul ederdim, O olmasaydı seni yaratmazdım.) [Hakim, Beyhekî]

İmam-ı Kastalani (Mevahib) de İmam-ı Taberânî (Evsat)da, İmam-ı Ahmet (Müsned)de, Ebu Nuaym, (Hilye)de ve Hatib-i Bağdadi (Tarih-i Bağdat) kitabında kırklar, yediler gibi evliyanın mevcut olduğuna dair hadis-i şerifleri bildirmişlerdir. Bu hadis-i şeriflerden birkaç şöyle:

 (Ya Rabbi, senden isteyip de, verdiğin zatların hatırı için, senden istiyorum.) [İbni Mace]

(Sizden biri, hiç kimsenin bulunmadığı ıssız bir yerde, bir şeyini kaybeder veya bir yardıma ihtiyacı olursa, "Ey Allahın kulları bana yardım edin!" desin! Muhakkak ki her yerde, Allahü teâlânın, sizin görmediğiniz kulları vardır.) [Taberânî]

(Çölde veya ıssız bir yerde hayvanını kaybeden kimse, "Benim için o hayvanı bulun" desin! Çünkü yeryüzünde, [sizin görmediğiniz] Allahü teâlânın öyle hazır kulları vardır ki, o hayvanı o kimse için bulup getirirler.) [Ebu Yala, Taberânî, İbni Sünni]

(Ebdal kırk kişidir. Bunların bereketi ile düşmana galip gelirsiniz ve belâ gelmesinden kurtulursunuz.) [İbni Asakir]

(Her asırda iyiler bulunur. Bunlar beşyüz kişi olup kırkı ebdaldir. Her ülkede bulunur.) [Ebu Nuaym]

(Yeryüzünde her zaman [ebdallerden] kırk kişi bulunur. Herbiri İbrahim aleyhisselam gibi bereketlidir. Bunların bereketi ile yağmur yağar. Biri ölünce, Allahü teâlâ, onun yerine başkasını getirir.) [Taberânî]

(Dünya ebdaller sayesinde ayakta durur. Allahü teâlânın yardımı onların bereketi ile gelir.) [Taberânî]

(Ebdaller, bid'at ehli değildir. Batil ve günah söze dalmazlar.) [İbni Ebiddünya]

 

Ölü işitir ve yardım eder

Müslüman ölü de, kafir ölü de işitir. Kur'an-i kerimde buyuruluyor ki:

(Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın, onlar, Rableri indinde diridir ve rızklandırılmaktadır.) [Al-i İmran 169]

(Allah yolunda öldürülenler diridir, ama siz anlayamazsınız.) [Bekara 154]

Şehidlerden üstün olan peygamberler de, elbette diridir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Her peygamber, kabrinde diri olup namaz kılar.) [Beyhekî]

(Tanıdığının kabrine uğrayıp selam vereni ölü tanır, ona cevap verir.) [İ. Ebiddünya]

(Ölü kabre konurken, onların ayak seslerini işitir.) [Buharî]

(Ölüler yaptığınız iyi işlerinizi görünce sevinir, kötü işlerinize üzülürler.) [İ.Ebiddünya]

Peygamber, şehid ve Müslüman her ölü işittigi gibi, kâfir olan ölü de işitir. Çünkü ruh ölmez. Peygamber efendimiz, Bedir’de bir çukura gömülü olan müşriklerin yanına varıp (Rabbinizin size vâdettiğine kavuştunuz mu?) buyurunca, Hz. Ömer, (Ya Resulallah leşlere mi söylüyorsun?) dedi. Cevaben buyurdu ki: (Siz beni onlardan daha iyi işitmezsiniz.) [Buharî]

(Sen ölüye işittiremezsin) âyetinde, diri olup, gözü kulağı ve beyni olan kâfirler ölüye benzetiliyor, (Ölü kalblileri [kâfirleri] imana kavuşturamazsın) deniyor. (Ölülere, sağırlara işittiremezsin) buyurulduktan sonra, ancak iman edenlere işittirebilecegi bildiriliyor. (Rum 52, 53)

Fatır suresinin (Diri ile ölü [mümin ile kâfir] bir olmaz. Allah dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere [inatçı kâfirlere] işittiremezsin [imana kavuşturamazsin]) mealindeki 22. ayet-i kerimesinde de, kâfirler, ölülere benzetilmiştir. (Beydavi)

(Sen ölülere işittiremezsin, ancak ayetlerimize iman edeceklere işittirebilirsin) buyurulup, kâfirlerin işitmeyeceği, yani hakkı kabul etmeyeceği, ancak müminlerin işitecekleri bildirildi. (Neml 80, 81)

(Kâfirlerin gözleri değil, göğüslerindeki kalbleri kördür) buyurulup, hakkı görmedikleri için kâfirlere kör denildiği bildiriliyor. (Hac 46) Ayrıca 2/18, 5/ 71, 6/ 50, 7/ 64, 10/ 42, 11/24, 13/16, 17/72, 27/ 66, 41/ 17, 43/40 ve daha başka ayet-i kerimelerde, kâfirler ölüye benzetilmiş, onların kör, sağır ve dilsiz oldukları yani hakkı görmedikleri, işitmedikleri, söylemedikleri dolayısıyla hidayete kavuşmadıkları bildirilmektedir. Buradaki işitmek, kabul etmek demektir. (Beydavi)

Ölü işittigi için, ölüye telkin vermek sünnettir. (Deylemi)

Hz. Mevlana da, (Ben ölünce, beni düşünün, imdadınıza yetişirim) buyurdu.

Mektubat-ı Dehlevi’de (Ruhaniyetime teveccüh edin veya Mazhar-ı Canan’ın kabrine gidin! Ondan hasıl olan fayda, bin dirinin faydasından daha çoktur.) buyuruldu.

İbni Kemalpaşazade’nin Hadis-i erbain’deki (Bir işinizde, sıkışıp bunalınca, kabirdekilerden yardım isteyin.) ve Deylemî’nin bildirdiği (Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı.) hadis-i şerifleri de, Allahü teâlânin izni ile, ölülerin dirilere yardım ettiğini göstermektedir. (M. Nasihat) 

İnsan diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamaz

Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:

(İnsan ölürken ruhunun ölmediğini ayet-i kerimeler ve hadis-i şerifler açıkça bildiriyor. Ruhun şuur sahibi olduğu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladıkları da bildiriliyor. Kâmillerin, velîlerin ruhları, diri iken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebededirler. Allahü teâlâya manevî olarak yakındırlar. Evliyada, dünyada da, öldükten sonra da keramet vardır. Keramet sahibi olan, ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez. Kerameti yapan, yaratan, yalnız Allahü teâlâdır. Herşey Onun kudreti ile olmaktadır. Her insan, Allahü teâlânın kudreti karşısında, diri iken de, ölü iken de hiçtir. Bunun için, Allahü teâlânın, dostlarından biri vasıtası ile, bir kuluna ihsanda bulunması şaşılacak birşey değildir. Diriler vasıtası ile çok şey yaratıp verdiğini, herkes, her zaman görmektedir. İnsan diri iken de, ölü iken de birşey yaratamaz. Ancak Allahü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep olmaktadır.) [Mişkat] 

geri    mucize-keramet-sihr    ileri