Her Peygambere Cenab-ı Allah bazı mucize selâhiyetleri vermiştir. Hazreti Musa (a.s.) asası ile istediği zaman mucize izhar eder, ne arzu ederse onun vasıtası ile olmasını temin ederdi. Hazreti İsa'ya ise Cenab-ı Allah hasta ciltlere şifa verme, körlerin gözünü açma ve ölüleri diriltme gibi bazı mucizeler izhar etme selâhiyeti vermişti. Bizim Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.s.)'e ise bütün Peygamberlere verdiği mucizeyi izhar etme imkânı ve selâhiyeti vermiştir. Hatta bu ümmet içinden bazılarına da Cenab-ı Allah kerametler gösterme imkânı ihsan ederek peygamberlerin vekilleri olduğunu isbat etme kolaylığını ihgan etmiştir.
İşte bunlardan bir tanesi Herat'lı Şeyhülislâm Ahmed-i Namık-el Cami Hazretleridir. Bir gün bir davete teşrif etmişlerdi. Evden ayrılacakları zaman hizmetçisi ayakkabılarını hazırlamış önüne koymuştu. Hazreti Şeyh giymek üzere iken:
— Burada bir saat daha durmamız emrolundu, deyip gitmekten vazgeçti.
Misafir gittikleri yer olan Abdullah Ensarı Hazretlerinin evinde otururlarken içeri yanında hatunu olduğu halde bir Türkmen çıka-geldi. Yanlarında bir çocukları vardı. Çocuk gayet güzel eli ayağı yerinde olmakla beraber gözleri kördü.
Şeyhu'l islâm Ahmed-i Namık-el Cami Hazretleri:
— Ya Şeyh! Çok varlıklı olmamıza rağmen Cenab-ı Allah bize bundan başka çocuk ihsan etmedi. Bunun da her a'zası sağlam olduğu halde yalnız gözleri görmüyor. Her ne ettik, bütün hekim ve tabibleri, hatta ismi duyulan alim ve şeyhleri gezdi isek de "bir çaresini bulamadık. Biz inanıyoruz ki, siz teveccüh ederseniz, Cenab-ı Allah bu çocuğun gözünü açar, o da biz de kurtuluruz... Sen ne istersen Cenab-ı Allah'ın onu reddetmeyeceğine inanarak sana geldik, dediler.
Hazreti Şeyh:
— Nasıl olur! ölüleri diriltmek, yapılmayanı yapmak, cild hastalıklarına şifa kazandırmak ve âmâ olanların gözlerini açmak gibi selâhiyetleri Cenab-ı Allah İsa Aleyhisselâm'a verdi. Bu mevzuda Ahmed kim olur? dedi.
Sonra da ayağa kalkıp gitmek üzere yürümeye başladı. Âmâ çocuğun ana ve babası ise kendilerini yerlere atmaya ve ağlaşmaya başladılar. Hazreti Şeyh evin alt katına indiğinde büyük değişiklikler hissetmeye başladı:
— Biz yaparız, biz! diyordu.
Orada olanlar, bu sözleri şeyhin söylediğini kulakları ile işittiler. Şeyh tekrar eve girdi:
— Getirin o çocuğu bana, dedi.
Getirdiler.
iki elinin baş parmağını çocukcağızın iki gözüne de sürerek:
— Aziz ve Celîl olan Allah'ın izni ile açıl!, buyurdular.
O anda çocuğun iki gözü de derhal açıldı, görmeye başladı ve gayet güzel görüyordu. Çocuğun ana-babası sevinç içinde idiler, oradakiler ise şaşkınlık içinde...
Yanında bulunan bazı alimler sordular:
— Ya Şeyh, mübarek dilinizden önce yapamam, dediniz, sonra da biz yaparız biz, buyurdunuz. Bu iki söz de sizin olduğuna göre nasıl oluyor?, dediler.
Şeyh Ahmed-i Namık el-Cami Hazretleri şöyle buyurdular:
— Evvelki sözü ben kendiliğimden söylemiştim. Yani o Ahmed'in sözü idi. Başka da bir şey diyemezdim.- İkinci söz ise benden değildi. Bana öyle söylettiler, kalbime öyle ilham geldi. Ben de elimde olmadan öyle söyledim. Yani Cenab-ı Allah buyuruyordu ki, İsa Aleyhisselâm ölüleri kendisi mi diriltiyordu? Onu da Allah diriltiyordu. Ona o selâhiyeti veren Allah sana da verdi. Senin elinle de ben görmeyen gözü açarım buyuruyordu Hazreti Allah, diye meseleyi izah buyurdular.
Bu hâdise ile Hazreti Peygamber Efendimizin:
— Benim ümmetimin âlimleri benden evvel geçen peygamberler gibidir, Hadis-i Şerifinin sırı bir daha tezahür etmiş oluyordu.
Cenab-ı Allah (C.C.) bir peygambere verdiği selâhiyeti, bizim peygamberlerimizin ümmetine de ihsan etmiştir, tâbi lâyık olana...
* * *