Bir gün Sultan Süleyman'ın huzuruna bir sivrisinek gelip zıvıldamaya başlar. Süleyman Peygamber iyice dinler ki, bazı şikâyetleri var.
Padişahın parmağının başında dertlerini sayan sivrisinek:
— Ey ins-ü cin peygamberi ve sultanı, ey bütün yaratıklara, suya, rüzgâra, yağmura, kurda, kuşa velhâsıl bütün mahlûkata hükmeden hükümdar! Sen her dertlinin derdini dinler, her hakimin hakkını haksızdan alır, haklıya verirsin. Bizim de senden bir dileğimiz var, ne olur buna da bir çare! Bize ne bağda, ne bahçede, ne ağaçların, taşların başında velhâsıl hiçbir yerde rahat yüzü yok. Eğer bizim bu derdimize çare bulursan ömrümüz boyu, hatta kıyamete kadar sana dua edeceğiz, diye dertlerini saymaya başlar.
Sultan Süleyman bütün dertlerini ortaya döken sivrisineğe:
— Evet! Anladık ama, bu derdiniz ve şikayetiniz kimden sizin?, diye sorar.
Sivrisinek melül - mahzun cevap verir:
— Sultanım, bizim bu şikâyetimiz rüzgârdandır. O sanki bize düş-manmış gibi nereye gitsek kovalıyor ve rahat yüzü göstermiyor.
Süleyman Aleyhisselâm:
— Haklı olabilirsin... Fakat Allah tarafından bana emir var; «Hem şikâyet eden, hem de hakkında şikâyet olunan mecliste hazır bulunmazsa, sakın hüküm verme» buyurdu. Bu sebepten hasmını da buraya getirmezsen dâvana bakamam. Git hasmını çağır, gelsin. Ancak ondan sonra hükmedebilirim, der.
Sivrisinek:
— Sultanım haklısınız. Nasıl olsa herşey senin emrinde; emredin gelsin, der.
Sinek kabul ettiği için Sultan Süleyman rüzgâra:
— Ey seher yeli, es bakalım bu tarafa!, diye emreder.
Rüzgâr itiraz edecek değildir tabii... Esmeye başlar. Esmeye başlar ama, sivrisinek de gitmeye başlar. Sineğin parmağının başından kaybolduğunu gören Sultan Süleyman:
— Dur! Nereye gidiyorsun, der.
— Padişahım, derdimiz zaten onun gelmesinden değil mi? Onun olduğu yerde ben nasıl durabilirim. Onun yokluğu benim varlığım, onun varlığı ise benim yokluğum demektir, sözlerini ancak Süleyman Aleyhisselâm'a duyurabildi.
* * *