Sual: Dinimizin diğer dinlerden farkı nedir? İslâmiyeti kabul edenler genel olarak dinimiz hakkında ne diyorlar?
Kendi dinlerini değiştirecek islâmiyeti kabul eden, muhtelif ırk, ülke ve meslekten insanların islâmiyeti niçin kabul ettiklerine dair, çok yerleri birbirinin aynı olan açık ve samimi beyanları ve kendileri müslüman olmadıkları hâlde, Allahü teâlâya inanan ve müslümanlığa hayran olan birçok meşhur kimsenin, islâmiyet hakkındaki düşünceleri kitaplarda yazılıdır. Onların bu beyanlarından dinimizin diğer dinlerden olan farkı ve üstünlüğü kendi ağızlarından şöyle meydana çıkmaktadır:
- İslâm dini, tek halık [yaratıcı], tek mabud tanır. Bu tek mabudun ismi, Allahü teâlâdır. İnsanların akl-ı selimi, onlara tek Allah olduğunu telkin eder. Diğer dinlerde bulunan birden fazla mabud mefhumunu [kavramını] akıllı bir insan kabul edemez.
- İslâm dini, insanlara yalnız ruhi bilgiler vermekle kalmaz, aynı zamanda onlara
dünyada ne yapmaları gerektiğini bildirir ve onlara rehber olur.
Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimde mealen şöyle buyurmaktadır:
(Allahü teâlâ, Peygamberini, hidayet ve hak din, İslâmiyet ile gönderdi. İslâm dinini, diğer dinler üzerine üstün kıldı.) [Muhammed aleyhisselamın hak] Peygamber olduğuna şahid olarak Allah yeter.) [Feth 28]
(Müşrikler istemese de, islâm dinini diğer bütün dinlerden üstün kılmak için resulü Muhammed aleyhisselamı, [sebeb-i hidayet olan] Kur'an ve İslâm dini ile birlikte gönderen Allahü teâlâdır) [Saf 9]
Ve Allahü teâlâ vâd ediyor:
(Allahü teâlâ şükredenlerin mükâfatını verecektir.)
Burada şükretmek demek, Kur'an-ı kerimin istediği gibi, tam müslüman olmak demektir. Allahü teâlânın verdiği nimetleri, Onun emrine uygun olarak kullanmak demektir. Bugün dünyada bir milyardan ziyade müslüman olduğu bildirilmiştir Yani, dünyada her 4 kişiden biri müslümandır. Eğer bu müslümanlar, Allahü teâlânın emrettiği gibi, ruhen ve bedenen tertemiz insanlar olur, birbirlerine kardeşçe bağlanır, çalışır, her sahada ilerlemeye başlarsa, Allahü teâlâ da, onlara mükâfatını verecek, o zaman müslümanlar, tıpkı kurun-ı vüsta (ortaçağ)da olduğu gibi, medeniyetin en önüne geçeceklerdir. Allahü teâlâ, bize bunu vâd ediyor. Allahü teâlâ, hiçbir zaman vâdinden dönmez.
Günahkâr Doğmak (!)
Hıristiyanlar, insanların günahkâr olarak doğduğunu, dünyada ancak kefaret vermek ve azab çekmek için bulunduğunu iddia ederken, islâm dini, insanların masum [günahsız] doğduğunu, her çocuğun, Allahü teâlânın sevgili kulu olduğunu, akil, baliğ olan insanların kendi yaptığı işten mesul bulunduğunu, doğru yolda kaldıkları müddetçe, ahiret nimetlerinden de bol bol faidelenebileceklerini söyler.
- İslâmiyet, ibâdet, duâ ve tevbe etmek için, kul ile Allahü teâlânın arasına kimseyi sokmaz. Bunları yapmak için papaza ihtiyaç yoktur.
- İslâmiyet hangi ırk, dil ve ülkeden olursa olsun, bütün müslümanların birbirinin kardeşi olduğunu bildirir. İslâm dininde, Allahü teâlânın huzurunda herkes birbirine müsavidir. Namaz kılarken, en büyük rütbeli bir müslüman ile en küçük rütbeli, en zengin ile en fakir, bir beyaz ile bir zenci müslüman yanyana durur ve Allahü teâlâya birlikte secde ederler.
- İslâmiyette, Peygamberler, bizim gibi bir insandır. İnsanların, her bakımdan en üstünüdürler. Vazifeleri, Allahü teâlânın emirlerini bize bildirmektir. Güzel ahlâk ve seciyyeleri sebebi ile, Allahü teâlâ onları seçmiş, kendilerine bu vazifeyi vermiştir. Şimdiye kadar gelmiş bütün Peygamberleri islâm dini kabul eder ve onlara hürmet eder.
İslâm dini, çok mantıki bir dindir. Kur'an-ı kerimde anlaşılmıyan ve hayat şartlarına ve fen bilgilerine uymıyan bir tek hüküm yoktur. Verdiği emirler gayet faidelidir. İslâmda hurafeler yoktur. Putlara, resimlere, heykellere tapmak gibi, ancak ibtidai kavimlerin ve puta tapanların kabul ettiği ve hâlâ hıristiyan dininde bulunan akıl almaz hususlar, islâm dininde bulunmaz.
- Hıristiyanlık, insanı sadece Allahü teâlâdan korkutur. İslâmiyet ise, insana Allahü teâlâyı sevdirir. Müslüman, Allahü teâlânın kendisini sevmiyeceğinden korkar.
- Müslüman olmak için kimse kimseyi zorlamaz. Kur'an-ı kerimde Bekara suresinin ikiyüz ellialtıncı ayetinde mealen, (Zorla dine sokmak yoktur) emri vardır. Hâlbuki hıristiyan misyonerler, insanları zorla veya menfaat vâd ederek hıristiyan yapmaya uğraşırlar.
- İslâmiyette ibâdetler, yalnız Allahü teâlâya şükretmek, Onun sevgisini kazanmak için yapılır. İbadet saatleri muayyen olduğundan, bunlar insanları intizama, senede bir ay tutulan oruç ise, iradesini kuvvetlendirmeye ve nefsine hakim olmaya alıştırır.
İslâmiyet, temizliğe çok önem veren bir dindir. İbadete başlamadan önce, vücut temizliğini emreden yegane din, islâmiyettir. Diğer dinlerde böyle birşey yoktur. İslâmiyette, ibâdetler kısa olduğu için, bunlar günlük hayat üzerinde aksi bir tesir yapmaz.
- Hıristiyan rahiplerin vazlarında söyledikleri, fakat kendilerinin ve diğer hıristiyanların hiçbir zaman yapmadığı hilm, yardım ve merhamet gibi iyi huylar, yalnız müslümanlarda vardır.
- İslâmiyet, iktisadi bakımdan kapitalist ve komünist düşünceleri reddeder. Fakiri korumuş, zengini de kötülememiştir. Zenginlerin, fakirlere zekât ve sadaka vermesini emretmiştir. Ayrıca dünyadaki çeşitli millet ve ırkalara mensub müslümanları bir araya getirerek [Hac gibi], dünyada en mükemmel ictimai [sosyal] nizamı tayin etmiştir.
- İslâmiyet, alkollü içkileri, kumarı ve uyuşturucu maddeleri haram etmiştir. Dünyadaki en büyük fenalıklar, bu üç belâdan hasıl olmaktadır.
- İnsanların öldükten sonra ne olacaklarını, ahiret hayatını, hallerini hiç bir hıristiyan din adamı izah edemiyor. Bunu, en güzel ve en mufassal şekilde izah eden din, İslâmiyettir.
İslâmiyet, fakirlere, kimsesizlere, misafirlere ve hangi dinden olursa olsun, yabancılara yardım etmeyi emreden tek dindir.
- İslâmiyet, kimseden, anlıyamadığı şeyleri kabul etmesini istemez. Diğer dinlerde olduğu gibi (sır) kabul edilen akideleri yoktur.
- İslâmiyette, herhangi bir işte önce Kur'an-ı kerime müracaat etmek, orada bulamadığı hususları Resulullahın sünnetinde aramak, orada da bulunmadığı hususlar için, akl-ı selime göre ehil olanların ictihad etmesi [o işin hükmünü beyan etmesi] esastır.
- İslâmiyet, en yeni bir dindir. Kur'an-ı kerim, ilk gününden bugüne kadar hiç bozulmadan, bir kelimesi bile değişmeden gelmiştir. İçinde, her ihtiyacı karşılıyacak ahkam [hükümler] vardır. Bu, o kadar açıktır ki, artık başka bir din gelmiyeceği, insanların dini ihtiyaçlarının tamamiyle temin edilmiş bulunduğu, islâm dininin hakiki Allah dini olduğu kendiliğinden meydana çıkar.
- İslâmiyette, her yerde ibâdet etmeye müsaade edilmiştir. İbadet için muhakkak camiye gitmek mecburiyeti yoktur. Bir müslüman, bir başka dinin mabedine tecavüz etmez ve mecbur olunca bir kilisede de namaz kılabilir.
İslâmiyet, kadınlara çok kıymet vermiş, onlara en büyük hakları tanımıştır. İslâm dininde birkaç kadınla evlenmek gibi bir emir yoktur. İslâm dini, bu hususta belirli bir adedi geçmemek ve bazı haklara riayet etmek şartıyla izin vermiştir. İslâm dini zuhur ettiği zaman, Araplar istedikleri kadar kadınla, onlara hiçbir hak tanımaksızın birlikte yaşarlardı. İslâmiyet, kadınları bu feci vaziyetten kurtarmış, onların haklarını korumuştur. Muhammed aleyhisselam, (Cennet anaların ayağı altındadır) buyurarak, kadınlara mümtaz [seçkin] bir mevki vermiştir. Hiçbir dinde bu imtiyaz yoktur.
- İslâmiyet, insanları, çalışmaya, faideli, şeyleri öğrenmeye, önce kendi aklı ve gayreti ile iş görmeye başladıktan sonra, Allahdan yardım istemeye davet eder. (Bir saat tefekkür ve faideli iş görmek, bir sene ibâdete eşittir) diyen başka bir din yoktur.
- İslâmiyet, ruh ve beden temizliğidir. Bu ikisinin müsavi tutar. İslâmiyette, yalnız sevgi, güler yüz, tatlı söz, dürüstlük ve iyilik etmek vardır.
- İslâmiyet, Allahü teâlâyı (Rabbülâlemin) yani bütün âlemlerin Allahı olduğunu beyan etmiştir. Başka dinlerde olduğu gibi, yalnız o dine mensub olanların Allahı olarak düşünülmez.
- Teselli arıyan bir zavallı, bunu ancak Kur'an-ı kerimde bulur. Kur'an-ı kerimde, muhtaçları teselli eden, onları ferahlatan, ne yapmaları gerektiğini öğreten birçok güzel nasihatler vardır.
Rum Kayseri Herakliyusun büyük ordularını perişan eden İslâm askerlerinin başkumandanı Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri, zafer kazandığı her şehirde adamlarını bağırtarak, Rumlara, Halife Hz. Ömerin emirlerini bildirirdi. Humus şehrini alınca buyurdu ki:
(Ey Rumlar! Allahü teâlânın yardımı ile ve Halifemiz Ömerin emrine uyarak bu şehri de aldık. Hepiniz ticaretinizde, işinizde, ibâdetlerinizde serbestsiniz. Malınıza, canınıza, ırzınıza, kimse dokunmayacaktır. İslâmiyetin adaleti aynen size de tatbik edilecek, her hakkınız gözetilecektir. Dışardan gelen düşmana karşı, müslümanları koruduğumuz gibi sizi de koruyacağız. Bu hizmetimize karşılık olmak üzere, müslümanlardan hayvan zekâtı ve uşr aldığımız gibi, sizden de, senede bir kerre cizye vermenizi istiyoruz. Size hizmet etmemizi ve sizden cizye almamızı Allahü teâlâ emretmektedir.)
Humus Rumları, cizyelerini seve seve getirip, Beyt-ül-mal emini Habib bin Müslime teslim ettiler.
Herakliyusun, bütün ülkeninden asker toplayarak Antakyaya hücuma hazırlandığı haberi alınınca Humus şehrindeki askerlerin de, Yermükteki kuvvetlere katılmasına karar verildi. Ebu Ubeyde hazretleri şehirde memurların şöyle bağırmalarını emretti:
(Ey Hıristiyanlar! Size hizmet etmeye, sizi korumaya söz vermiştim. Buna karşılık, sizden cizye almıştım. Şimdi ise, Halifeden aldığım emir üzerine, Herakliyus ile gaza edecek olan kardeşlerime yardıma gidiyorum. Size verdiğim sözde duramayacağım. Bunun için hepiniz Beyt-ül-mala gelip, cizyelerinizi geri alınız! İsimleriniz ve verdikleriniz, defterimizde yazılıdır.)
Suriye şehirlerinin çoğunda da böyle oldu. Hıristiyanlar müslümanların bu adaletini, bu şefkatini görünce, senelerden beri Rum imparatorlarından çektikleri zulümlerden ve işkencelerden kurtuldukları için bayram yaptılar. Sevinçlerinden ağladılar. Çoğu seve seve müslüman oldu. Kendi arzuları ile Rum ordularına karşı İslâm askerine casusluk yaptılar.
İslâm devletlerinin meydana gelmesi, yayılması asla, saldırmakla olmadı. Bu devletleri ayakta tutan, yaşatan, büyük ve başlıca kuvvet, iman kuvveti idi ve İslâm dininde çok kuvvetli bulunan adalet, iyilik, doğruluk ve fedakârlık meziyeti idi. Kur'an-ı kerimde buyuruldu ki:
(Allah, adaleti, iyilik yapmayı, akrabaya bakmayı emreder. Hayâsızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı meneder.) [Nahl 90]
(Ey iman edenler! Bir millete olan öfkeniz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil olunuz!) [Maide 8]