HÂKİM VE DA'VÂCILAR FASLI

166 - Mahkemeye bir işin düşünce, hâkim karşısında da'vâcı ile veyâ da'vâlı ile kavga etmeğe kalkışma! Ne sorulursa o kadar cevâb ver! Şâyed şâhid olarak gidersen, hiç kimsenin te'sîri altında kalmadan ve kimseden korkmadan Allah rızâsı için doğru konuş! Zâlimlere doğru söyleyip de, müslimânın malını, canını, nâmûsunu yıkmakdan sakın! Olur olmaz bir iş için hemen mahkemeye koşma! Dâimâ uzlaşmak ve uyuşmak tarafını tercîh eyle! Hem kendin uğraşmazsın ve hem de müslimânı afv etmek sevâbını kazanırsın. Zâten sulh, hükmlerin en büyüğüdür.

Herkesin şahsiyyet ve makâmına göre konuşmak lâzımdır. Bir köylü ile konuşduğun gibi, bir ilm adamı ile de aynı şeklde konuşma! Herkesin anlıyabileceği gibi konuş ve her şahsın yaşına, ilmine ve salâhiyyetine göre konuş! Konuşurken dikkatli bulun, gelişi güzel konuşma! Mahkeme ve hükûmet me'murları ile konuşmağa mecbûr kalırsan, dahâ evvel müslimânlara danış! Meşveret sünnetdir ve çok sevâb ve çok fâidelidir. Onlarla müdârâ ile ve güle güle konuş, sert söyleme ve sana geldikleri zemân, onlara yemek veyâ bir şey ikrâm et! Me'murlarla latîfe etme, kendine hürmet etdir!

ARKADAŞLIK VE DOSTLUK

167 - Din kardeşini ziyârete gideceğin zemân, onun müsâid bir zemânını öğren, kendisinden bir va'd, ya'nî bir söz al ve o zemânda ziyârete git! Geç kalma! Evine gireceğin zemân, kapı açık olsa bile, ondan izn iste ve izn verdikden sonra içeriye gir, içeri girince, sağa sola bakma. İçerde çalgı, içki, kumar varsa ve hele kadın erkek karışık oturuluyorsa, bir behâne ile oradan ayrıl! Sâlih bir kimse yemek ikrâm ederse, yavaş ve âdâbı vechile yi! Fazla konuşma, dostunda fazla eğlenme, giderken, tevâzu' ile, selâm ile ayrıl!

Tanıdığın bir müslimân, sana gelince, elinden geldiği kadar iyi ve tatlı karşıla, yemek ikrâm eyle! Kapıya çık, kendisini karşıla! Selâm verince, selâmını al ve kendisine güzelce iltifatda bulunup: Efendim safa geldiniz, hoş geldiniz, diyerek odanın baş tarafına oturmasını teklif eyle! Sen aşağı tarafda otur! Dinden, ibâdetden, harâmların zararlarından ve Evliyânın "kaddesallahü teâlâ esrârehümül azîz" hayâtlarından anlat! Birşeyler öğret! Yemek yirken onu utandırmamak için, sen de çok yi! Giderken, onu uğurla ve selâm söyle ve düâ eyle!

168 - Evine gelip geçici sâlih bir müsâfir gelirse, onun hizmetini iyice yap! Hemen yemeğini ver, belki acıkmışdır. Yanında fazla da oturma. Belki yorgundur. Yatmadan önce, kıbleyi, halâyı, seccâdeyi ona göster. Abdest suyunu, abdest havlusunu ve diğer ihtiyâclarını te'mîn eyle! Sabâh olunca, sabâh nemâzına kaldır. Ve cemâ'at hâlinde berâber kılınız! Erkence yemeğini hâzırla, gideceği yol belki uzundur. Giderken kendisine bir din kitâbı hediyye eyle! İslâmiyyetde, kız ile oğlanın arkadaş olmaları, konuşmaları câiz değildir.

Kimseye sû-i zan etme, varsa akl-u şu'ûrun
Dünyâ var imiş, yâ ki yok imiş, ne umûrun!

YEMEK YİME FASLI

169 - Yemek yiyeceğin zemân, ellerini yıkamak sünnetdir. Peygamberimiz "aleyhisselâm", yemek yirken sağ ayağını diker, sol dizi üzerine otururdu. Masa etrafında sandalyede oturmak da câizdir. Yemekden evvel Besmele-i şerîf söylemek sünnetdir. Resûlullaha "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" yimek âdâbı sorulunca: (Biz kuluz, kul gibi yimeliyiz!) buyurdu.

Yemekde dört dâne farz vardır:

1- Yemeği, rızkı Allahdan bilmek.

2- Yidiğin yemek halâl ve tayyib olmak.

3- Yemek hazm oluncaya kadar Allahın emrinden çıkmamak. Yabancı kadınlarla birlikde yimemek.

4- Yemek hazm oluncaya kadar ondan hâsıl olan kuvvetle Allahın nehyini işlememek.

Yemekde iki dâne harâm vardır:

1- Karnı doydukdan sonra, yine tıka basa yimek.

2- Sofrada çalgı, yabancı kadın, içki, kumar ve sâir harâm şeyler bulundurmak.

Yemekde üç dâne sünnet vardır:

1- Yidiğin kapda yemek artığı bırakmayıp tam olarak yimek ve yemek yidiğin kabı tam olarak silmek.

Peygamberimiz "aleyhisselâm" yemek yidiği kabı mubârek parmağı ile sıyırıp parmağını yaladığı vâki'dir. Sen ise, kibr ile yemeğin yarısını kablara bulaşdırıp terk etme! Sonra yemeklere hasret çekersin.

2- Yemek sofrasında, önündeki ufaltıları yimek, yemeğin şifâsındandır. Önünde küçük lokma varken büyüğüne başlama ve ufaltıları yimekden çekinme!

3- Bedenin râhatını seversen az yemek yi! Yemeğin âdâbı ve sünnetleri çokdur. Fekat başlarken Besmele ile başlamağı, sonunda da Elhamdülillah demeği unutma! Evvel ve sonunda tuzla başla ve bitir!

LÜZÛMLU BİLGİLER

(Fetâvâ-yı Hindiyye) beşinci cildde diyor ki, her dürlü tegannî, ya'nî çalgı ile, kadın ve oğlan sesi ile şarkı söylemek ve dinlemek harâmdır. Ansızın işitir ve oradan kaçarsa günâh olmaz. Günâh olmıyan şeyleri böyle olmıyan seslerle dinlemek câiz olur. İlm, ahlâk bulunan şi'r yazmak, söylemek câizdir. Diri ve belli bir kadını anlatan söz, yazı mekrûhdur. Kur'ân-ı kerîm okumağa, nemâz kılmağa vakt bırakmıyan her mubâh iş mekrûhdur. Tekkelerde ilâhîler okuyarak raks etmek, oynamak, dönmek harâmdır. Bu tekkelere gitmek, oturmak da harâmdır. Şimdi, dinden haberi olmayan fâsıklar, böyle tarîkatcılık yapıyorlar. Düğünlerde ve küçük çocuğu eğlendirmek için kadının def çalması câizdir. Halâl şarkılarla, çalgı ile birlikde çalması câiz değildir. Erkeklerin bayramlarda def, davul çalmaları da böyledir. Günâh şey söylemeden ve başkalarını güldürmek için olmıyan mizâh, latîfe söylemek câizdir. Kuvvetlenmek için güreşmek câizdir. Oyun ve eğlence için mekrûhdur. Tavla, onaltı taş, iskambil, briç ve bilardo, bezik, futbol, voleybol gibi oyunlar, kumarsız da olsalar, mâlâ-ya'nî oldukları için harâmdır. İlm öğrenmeğe, nemâz kılmağa mâni' olan herşey harâmdır. Satranç, kumar ile olursa harâm, kumarsız mekrûhdur. Yalan söylemek harâmdır. Yalnız, harbde düşmana ve iki müslimânı barışdırmak için ve zâlimden mazlûmu kurtarmak için câiz olur. Günâh işlemeği düşünmek, işlemeğe niyyet etmek, karâr vermek günâh olmaz, yapmak günâh olur.

Günâh işleyene tatlı sözle Emr-i ma'rûf, ya'nî nasîhat edilir. Dinlemezse, fitne çıkacak ise edilmez, susulur. Sözü dinlenecek ise, sert söylenir. Söğmek, kötü söylemekle Emr-i ma'rûf yapmamalıdır. Karşılık verecek kimseye, Emr-i ma'rûf ve nehy-i münker yapılmaz. Karşılığa sabr edebilirse yapması efdal olur. Âmirler el ile, âlimler dil ile, câhiller kalb ile Emr-i ma'rûf yapar. İnsan evvelâ kendine Emr-i ma'rûf yapmalıdır. Câhil, âlime Emr-i ma'rûf yapmamalıdır. Bir günâhı yapmak âdeti olan, o günâhı işliyeni görünce, Emr-i ma'rûf yapar. Günâh işliyene Emr-i ma'rûf yapamıyan kimse, onun babasına söyler veyâ yazar. Babası Emr-i ma'rûf yapmaz veyâ yapamıyacak ise, babasına bildirmez. Zevcine, hükûmete bildirmek de böyledir. Tevbe edenin günâh işlediği başkasına bildirilmez. Hırsızı gören, zararından korkmazsa haber verir.

Günâh işliyen zevce, nasîhat vermekle tevbe etmezse, bunu boşamak vâcib olmaz. Çalgı âletlerini evinde muhâfaza etmek, kendi kullanmazsa da, mekrûh olur. Âlimin câhil üzerine hakkı, hocanın talebesi üzerine olan hakkı gibidir. Zevcin zevcesine hakkı, bunlardan dahâ çokdur. Mubâh olan emrlerine itâ'at etmesi ve malını koruması da lâzımdır. Başka yol yok ise, başkasının tarlasından geçmek câiz olur. İzn vermezse geçemez.

İbâdet ve kazanç ilmlerini öğrenmek farzdır. Dahâ fazlasını öğrenmek efdaldir. Fıkh öğrenmeyip, hadîs, tefsîr öğrenmek iflâs alâmetidir. Kıble ve nemâz vaktleri için ve cihâd için astronomi öğrenmek câizdir. Falcılık bilgileri öğrenmek harâmdır. Mücâdele, münâkaşa için kelâm ilmi öğrenmek mekrûhdur. Câhillerin, bid'at fırkaları üzerinde, mezhebler üzerinde konuşmaları câiz değildir. Eski yunan felsefecilerinin ve bid'at ehlinin, mezhebsizlerin din kitâblarını okumak, evinde bulundurmak câiz değildir. Böyle kitâblar, insanın i'tikâdını, îmânını bozar. Din bilgilerini, îmân bilgilerini (Ehl-i sünnet) âlimlerinin kitâblarından öğrenmeden evvel, fen bilgilerini, felsefe bilgilerini öğrenmek câiz değildir. Her müslimân, çocuklarına, önce, islâm harflerini, Kur'ân-ı kerîm okumasını, nemâz kılmasını, din ve islâm ahlâkını öğretmeli, ondan sonra oğlunu mektebe gönderip, fen ve san'at ve sâir lüzûmlu, fâideli şeyleri öğretmelidir. Her nev' oyun, meselâ top oynaması, (Mâ-lâ-ya'nî) olur, ilm öğrenilmesine mâni' olur. İbni Âbidîn, beşinci cildde diyor ki: (Arabî, lisan-ı Cennetdir. Diğer lisanlardan efdaldir). Arabca öğrenmek ve öğretmek, ibâdetdir. İlmi, Allah rızâsı için, islâm dînine ve müslimânlara hizmet için öğrenmelidir. Mal, mevkı' kazanmak için, kibr ve şöhret için öğrenmemelidir. Hoca hakkı, ana- baba hakkından öncedir. İlmi, Ehl-i sünnet âlimlerinden veyâ onların yazdıkları kitâblardan öğrenmeli ve sâlih insanlara öğretmelidir. İlmi iyi insanlardan esirgememelidir. [Sâlih insan, iyi insan demekdir. Ehl-i sünnet i'tikâdında olan ve harâm işlemekden sakınan müslimâna (sâlih) [iyi insan] denir. Ehl-i sünnet i'tikâdında olmıyan müslimânlara bid'at sâhibi veyâ mezhebsiz denir.] Ehl-i sünnet i'tikâdını ve harâmları öğrenmek, binlerce İhlâs sûresi okumakdan dahâ sevâbdır. Fıkh öğrenmek, hâfız olmakdan efdaldir. Hâfız olmak da, nâfile ibâdetden efdaldir. Va'z verirken, Allahü teâlâ demelidir. Yalnız, Allah demek hurmetsizlikdir. Fısk meclisinde tesbîh, tahmîd ve Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîf ve fıkh okumak günâhdır. Fıska mâni' olmak için tesbîh okumak câiz olur. [Görülüyor ki, kaval ile, zurna ile, çalgı ile birlikde veyâ bunların fâsılasında, tekbîr, salevât okumak günâhdır.] Düâ ederken avuçları açmak, iki el arası açık olmak, kolları göğüs hizâsına kaldırmak, düâdan sonra elleri yüze sürmek müstehabdır. Köy halkı, imâm için tohum ekseler, mahsûl imâma teslim edilmemiş ise, mahsûl tohum sâhiblerinin olur. [Yardım için toplanan para, mal da böyledir.]

Ayakda bevl yapmak câizdir veyâ mekrûhdur. Özr varsa, mekrûh olmaz. Fekat, üstüne sıçratmamak ve bevl çıkan yeri yıkamak veyâ kurulamak lâzımdır. [İdrâr kaçıran, idrâr çıkan yere bez sarmalı, bunu naylon torbacığa koyup ağzını bağlamalı, idrâr bezi ıslatınca, torbadan çıkarıp, yıkayıp, kurutup tekrâr kullanmalıdır. Böylece, iki, üç bez senelerce kullanılabilir.] Dünyâ sıkıntılarından kurtulmak için, ölümü istemek mekrûhdur. Zemânın fitnesinden kurtulmak, günâha düşmemek için istemek câiz olur. Zelzele olunca, evden dışarı kaçmak câizdir. İnsanlara müdârâ etmek müstehabdır. Ya'nî, herkese karşı tatlı dilli, güler yüzlü olmalıdır. Fekat müdâhane etmemelidir. Ya'nî hâtır için, günâh işlememelidir. Mâl sâhibinin, kirâdaki malına girerek incelemeğe hakkı vardır. Zemânda ve yıldızlarda uğursuzluk yokdur. Çocukları sâlih olan kimsenin, malını, bunlardan birine vermesi günâh olur. Fâsık olanları varsa, bunlara vermemesi câiz olur. Bülbülü kafesde habs câiz değildir. [Kanarya gibi, kafese alışık olanları kafesde beslemek câizdir.] Dâr-ül-İslâmda Hâkimin, sihrbazı, büyücüyü öldürtmesi lâzımdır. Zındık için de böyledir. Zındık, Allahü teâlâyı ve âhıreti inkâr eden ve başkalarını da, inkâr etmeleri için, aldatan kimsedir. [Fen yobazları, masonlar ve komünistler böyledir.] (Hindiyye)den terceme temâm oldu.

SU İÇMEK ÂDÂBI

170 - Su içerken bir solukda içme, üç def'ada iç! Terli iken soğuk su içme, uyku arasında su içme, çok su içme! Bunların hepsinin vücûda zararları vardır. Bir toplantıda su istendiği zemân, baş tarafdan su vermeğe başla, sağdan dolaş! Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki, (Su içeceğiniz vakt, ayakda içmeyiniz! Vücûdünüze zararlıdır. Yalnız abdestden artan su ve zemzem-i şerîf ayakda içilebilir.)

171 - Pazar yerinde gezerken kimseyi râhatsız etme! Sokaklarda sümkürme, kimse ile alay etme! Yürürken ve insanlara karşı yemek yime! Kimse ile kavga eyleme, dostla da, düşmanla da münâkaşa etme! Satdığın eşyâyı geri getirirlerse red etme! Yalan söyleme! Harâm yime, kimseyi aldatmağa kalkışma!

Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki: (Bir kimse çarşıya girince "Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü yuhyî ve yümît ve hüve hayyün lâ yemûtü biyedihil hayr ve hüve alâ külli şey'in kadîr" okusun, bin günâhı afv olur.)

Dükkânını Besmele ile aç ve kapa! Yinecek bir şey aldığın zemân, açık olarak tutup eve getirme, bir şeye sar ve örtülü şeklde yiyeceğini eve götür! Eve gidince, çocukları herhangi bir şeyle sevindir! Dükkânına geç git ve erken kapa! [Diğer zemânlarında ilmihâl öğren ve öğret!]

172 - Bir kimse ile yolda arkadaş olursan, onun yürüdüğü kadar yürü. Onunla konuşurken, sağa sola bakma! Ondan ayrılırsan erkence yanına dön, onu bekletme! Arkadaşın hakkını gözet, onu gücendirme! Nemâzları onunla cemâ'at yaparak kıl. Ayrılırken onunla halâllaş!

173 - Bir hastanın ziyâretine gitdiğin zemân, kapıya varınca, içeri girmeğe müsâade iste! Besmele ile gir, sağ tarafına otur, içeri girince selâm ver, hâl ve hâtırını sor! Hastalığına bir ilâc biliyorsan söyle. Kelime-i şehâdet getirerek ona duyur ve âcil şifâlar dile! Hastanın yanında fazla oturma! Bir ihtiyâcı varsa yap! Ayrılırken kendisine acele sıhhat bulması için düâ eyle!

174 - Cenâzeye yalnız gitme! Mecbûriyet hâsıl olursa, yalnız gidersin. Cenâze sâhibine selâm vererek, Allahü teâlâ sabr versin diyerek teselli eyle! Cenâzenin defni için yardım eyle! Cenâzeyi mevtânın sağ omuzundan başlıyarak taşı ve yürüyerek git. Cenâzeyi taşımak âdâbı (Se'âdet-i Ebediyye) kitâbında uzun yazılıdır. Peygamberimiz, cenâzeye yürüyerek gidip, binerek döndüler. Bunun sebebini sordular, cevâben, (Cenâze giderken melekler de berâber gider, onun için yürümelidir ve bir vâsıtaya binmekden hayâ etmelidir) buyurdu. [Cenâzeyi kâfirler gibi taşımak, çelenk koymak, resmini ve mâtem işâretleri takmak günâhdır.]

175 - Âileni güzelce idâre eyle! Tatlı nasîhat ederek, Allahü teâlânın emrlerini ona öğret! Gusl abdesti almasına, nemâza devâm etmesine çok dikkat et! Her ihtiyâcını, idâresini halâlden te'mîn eyle! Ona harâm lokma yidirme! Onu tarlada, fabrikada çalışdırma! Onun kazandığı, onun mülkü olur. Rızâsı olmadan elinden almak, sana harâmdır. Âilene kızınca, döğüp seni boşarım gibi kelimeler kullanma ve kahbe dahî deme; ağzına ve gözüne söğme, kâfir olursun. Ona rıfk ile muâmele eyle. Onu döğme! Sopa ile hiç kimseyi döğmek câiz değildir. Evine çalgı, içki sokma! Her kadını evine kabûl edip, âilenin zihnlerini tahrîb eyleme! Âilenin sırrını başkasına açma, ondan ödünç para alma!

176 - Evine Besmele ile gir! Eğer zemânın müsâid ise, İhlâs sûresini oku! Peygamberimiz "aleyhisselâm" buyurdu ki: (Eve girerken İhlâs-ı şerîfi okuyan, yoksulluk görmez!) Eshâbdan Süheyl "radıyallahü anh", Peygamberimizin "aleyhisselâm" bu tavsiyesi üzerine zengin olmuşdur. Eve girerken sağ ayağınla içeriye gir ve selâm ver! Evde kimse yoksa, şu şeklde selâm verebilirsin: "Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhissâlihîn." Bununla berâber, bir kerre (Kulhüvallâhü) sûresini ve bir kerre de (Âyetelkürsî)yi okursan evine şeytân giremez. Her neye başlarsan Besmele ile başla! İşe ve yemeğe sağ elinle başla! Yemeğe hep berâber otur. Yemekden sonra, düâ ve (Kulhüvallâhü) sûresini oku! Yemekden sonra bir sâat geçmeyince su içme, vücûda iyi değildir.

177 - Yatağa yatacağın zemân Tebâreke sûresini oku! Peygamberimiz "aleyhisselâm" buyurdu ki: (Yatarken Tebâreke sûresini okumadan yatma! Zîrâ ölürsen kabrde sana yoldaş olur. Her gece Tebâreke sûresini okuyan kimse, Kadr gecesini ihyâ etmiş gibi sevâba nâil olur.)

Bir gece Sultân-ı Enbiyâ, hazret-i Âişeye "radıyallahü anhâ" dedi ki, (Yâ Âişe! Kur'ân-ı kerîmi hatm eyle, bütün Peygamberleri kendine şefâatçi ve bütün mü'minleri kendinden hoşnud edersin.) Hazret-i Âişe "radıyallahü anhâ": Anam-babam sana fedâ olsun! Az bir zemân içinde bunları nasıl yapabilirim? Sultân-ı Enbiyâ buyurdu ki, (Yâ Âişe, üç kerre "Kulhüvallâhü" sûresini oku. Kur'ân-ı kerîmi hatmetmiş gibi olursun. Bir kerre "Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ cemî'il Enbiyâi velmürselîn" de, bütün peygamberler senden râzı olsun. Bir kerre de "Allahümmağfirlî ve li vâlideyye [ve li-meşâyıhiyye] ve lil mü'minîne vel mü'minât vel müslimîne vel müslimâti el ahyâi minhüm vel emvât" de, bütün mü'minler senden râzı olur. Bir kerre de "Sübhânellahi vel hamdü lillahi ve lâilâhe illâllahü vellâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm" de ki, Allahü teâlâ hazretleri senden râzı olsun.)

(Tam İlmihâl) 1010.cu sahîfesinde diyor ki, (Çeşidli kimseler, çeşidli cüz'leri okuyunca, hatm sevâbı hâsıl olmaz. Hatmi tek bir kimsenin okuması lâzımdır.) Bunlara, Kur'ân-ı kerîm okumak sevâbı verilir. Bunlar da istediğine hediyye eder.

178 - Şu sûreleri akşam, sabâh üçer kerre Besmele ile oku ve zevcene, çocuklarına da okut!

1- İhlâs, (Kulhüvallahü sûresi.) 2- Muavvizeteyn (ya'nî Kul e'ûzü birabbil felak ile Kul e'ûzü birabbinnâsi.) 3- Fâtiha-i şerîfe (ya'nî Elhamdülillahi sûresi.)

Bu dört sûreyi akşam, sabâh üçer kerre okuyan, malını, canını, çoluk çocuğunu, bütün belâlardan muhâfaza etmiş olur.

Bunlardan başka (Kulyâeyyühelkâfirûn) sûresini akşam, sabâh okuyan kimse, kendisini şirkden korumuş olur.

Akşam, sabâh bu düâyı okuyan kimse, sihr ve zâlimlerin şerrinden ve belâlardan emîn olur. Düâ şudur:

"Bismillâhirrahmânirrahîm, bismillâhillezî lâ yedurru ma'asmihî şey'ün fil erdı velâ fissemâi ve hüvessemîul'alîm."

Sultân-ı Enbiyâ "sallallahü aleyhi ve sellem" hazretleri buyurdu ki, (Hak teâlâ hazretlerinin üç ismi vardır ki, dilde hafif, terâzîde ise çok ağırdır. "Sübhânallahi vel hamdülillâhi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber velâ havle velâ kuvvete illâbillahil aliyyil azîm." Bunun her bir kelimesine yüz sevâb verilir.)

Yatağa yatarken ve yatakdan kalkınca ve her nemâzda, [düâdan ve salevâtdan sonra], istigfârların en büyüğü olan şu düâyı oku ki, günâhlar afv olur. "Estagfirullahel azîm el kerîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyh."

[Dört mezhebin fıkh bilgilerinin inceliklerine vâkıf, derin âlim, Seyyid Abdülhakîm Efendi "rahmetullahi teâlâ aleyh" buyurdu ki: Yatağına E'ûzü ve besmele okuyarak gir. Sağ yan üzerine kıbleye karşı yat. Sağ avucunu sağ yanağın altına döşe. E'ûzü besmele ile bir Âyet-el-kürsî oku. Sonra herbiri için besmele okuyarak, üç İhlâs, sonra bir Fâtiha, sonra birer def'a iki Kul e'ûzüyü oku. Sonra üç def'a istigfâr düâsı, ya'nî (Estagfirullahel'azîm ellezi lâ ilâhe illâ hu) oku! Üçüncüsüne (el-hayyel-kayyûme ve etûbü ileyh) ilâve et! Sonra on kerre (tevekkeltü alellah ve lâ havle velâ kuvvete illâ billâh) oku! Buna (Kelime-i temcîd) denir. Onuncusuna (hil aliyyil azîm ellezi lâ ilâhe illâ hu) ilâve et! Sonra, (Allahümmagfir lî ve li vâlideyye ve lil-mü'minîne vel-mü'minât) ve bir salevât-i şerîfe ve bir (Allahümme Rabbenâ âti-nâ fiddünyâ haseneten ve fil'âhıreti haseneten ve kınâ azâbennâr bi-rahmetike yâ Erhamerrâhimîn) ve üç veyâ on veyâ kırk yâhud yetmiş istigfâr, ya'nî (Estagfirullahel'azîm) ve bir kelime-i tevhîd ya'nî (Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah) oku. Sonra, istediğin tarafa dönerek uyu!] İmâm-ı Rabbânî 174.cü mektûbunda buyuruyor ki, kelime-i temcîd okumak cin çarpmasına karşı korur. Büyüklerimiz, cinleri def' etmek için bunu okurlardı. 174.cü mektûba bakınız! Ey büyüklerin büyüğü Allahım! Muhammed aleyhisselâmın haber verdiği gibi, sana inanıyorum. Beni kabûl et! Beni afv et! Muhammed aleyhisselâm, seni bize haber vermeseydi, bu noksan aklımızla, kendimiz bulmak, seni tanımak şerefine kavuşamazdık. Hayvânlardan aşağı olurduk. Cehennem ateşinde yanmak cezâmız olurdu. Ey büyük Peygamber! Senin bizim üzerimizdeki hakkın sonsuzdur. Bizi, Allahımızı tanımakla şereflendirdin. Müslimân olmak se'âdetine kavuşdurdun. Sonsuz yanmak azâbından kurtardın. Bunun için, benden sana sonsuz selâmlar, sonsuz düâlar olsun. Ey büyüklerin büyüğü Allahım! Bu büyük Peygamberi bize tanıtan analarımıza, babalarımıza, hocalarımıza ve Ehl-i sünnet kitâblarını yazanlara ve yayanlara rahmet eyle! Âmîn.

179 - Hak teâlâyı çok zikr eyle ki, hakîkî kul olasın.

Gece yarısından sonra kılınan teheccüd nemâzı, gündüz kılınan bin rek'atden dahâ fazîletlidir. İki rek'at kazâ nemâzı kılmak da, teheccüd kılmakdan dahâ efdaldir. Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki: (Gece uyanınca, şu düâyı okuyan, her istediğine nâil olur: "Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr sübhanellahi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm.)

180 - Evinden çıkarken (Âyetelkürsî)yi oku! Zîrâ, her işinde muvaffak olur ve hayrlı işler başarırsın. Resûlullah "aleyhisselâm" buyurdu ki, (Bir kimse, evinden çıkarken Âyetelkürsîyi okursa, Hak teâlâ, yetmiş meleğe emr eder, o kimse evine gelinceye kadar, ona düâ ile istiğfar ederler.) Evine gelince de okursan, iki Âyetelkürsî arasındaki işlerin hayrlı olur ve fakîrliğin önlenir. Önce sağ ayakkabını giy! Sonra sol ayak ile evden, câmi'den çık!

181 - Besmelesiz cimâ' etme! Araya şeytân karışır. Kurban bayramı gecesinde, güneşe karşı, yıldızlara karşı, yemiş ağacı altında, çocuk yanında, kıbleye karşı ve hayz zemânında etme ve horoz gibi çabuk etme ve uzun zemân fâsıla verme! Sonra, bevl etmeden önce, gusl abdesti alma! Aç ve susuz iken etme ve tok karnına etme ve sol yanın üzerine yatarken etme! Evlâ olan iki diz üzere iken etmekdir ve sonra hemen gusl abdesti almakdır.

Evlâda din bilgisi ve islâm ahlâkı öğretirsen, dünyâya ve âhırete hayrlı olurlar. İmâm-ı Gazâlî "rahmetullahi aleyh" buyuruyor ki, (Bir kimse cünüb olsa da, gusl abdesti almadan bir nemâz vakti geçse, o kimseye ateşden gömlek giydirilecekdir.)

Hamamda çok oturma! Hamamda göbeğin ile dizlerinin arasını açma! Erkeklerin ve kadınların, hamâmda da, avret mahallerini açmaları harâmdır ve açan da, bakan da mel'ûndur.

KADINLARIN HAYZ VE NİFÂS HÂLLERİ

Tenbîh: İbni Âbidîn "rahime-hullahü teâlâ" (Menhel-ül-vâridîn)de diyor ki: Her erkek, evleneceği zemân, kadınların hayz ve nifâs hâllerini öğrenmeli, zevcesine öğretmelidir. Her müslimân kadının hayz ve nifâs bilgilerini öğrenmesi farzdır.

Osmânlı devletinin yetişdirmiş olduğu büyük islâm âlimlerinden Akşehrli Mustafâ Fehîm bin Osmân "rahmetullahi aleyh" (Mürşid-ün-nisâ) kitâbında diyor ki:

(Hayz), sekiz yaşını doldurmuş sıhhatli bir kızın veyâ âdet zemânı son gününden onbeş gün geçmiş olan kadının önünden çıkan kana denir. Beyâzdan başka her renge ve bulanık olana hayz kanı denir. Bir kız, hayz görmeğe başlayınca (bâliga) olur. Ya'nî kadın olur. Kan görüldüğü andan, kesildiği güne kadar olan günlerin sayısına (Âdet zemânı) denir. Âdet zemânı en çok on gündür. En az üç gündür. Şâfi'î ve Hanbelî mezheblerinde, en çoğu onbeş, en azı bir gündür.

Hayz kanının durmadan hep akması lâzım değildir. İlk görülen kan kesilip, birkaç gün sonra tekrâr görülürse, aradaki üç günden az olan temizlik, sözbirliği ile hep akdı kabûl edilir. Üç gün ve dahâ çok süren temizlik, imâm-ı Muhammede göre, hayzın onuncu gününden önce biterse, yine kan akdı kabûl edilir. Kan akdı kabûl edilen bu temizlik günlerine (Fâsid temizlik) denir. Bir gün, tam yirmidört sâat demekdir. (Kürsüf) denilen bez veyâ pamuk üzerinde, aylarca hergün kan lekesi gören kız her ay on gün hayzlı, sonra yirmi gün istihâzalı kabûl edilir. Eskiden âdeti olan böyle bir kadın ise, âdetine göre hareket eder. Bir kız, üç gün kan görüp, bir gün görmese, sonra bir gün görse, iki gün görmese birgün dahâ görüp bir gün görmese yine bir gün görse, bu on günün hepsi hayz olur. Her ay, bir gün kan görse, bir gün görmese, böyle on gün birer gün görüp görmese, gördüğü günlerde nemâzı ve orucu terk eder. Ertesi günlerde gusl abdesti alıp nemâzlarını kılar. (Mesâil-i şerhı vikâye.) Üç günden, ya'nî yetmişiki sâatden, beş dakîka bile az olan ve yeni başlıyan için on günden çok süren ve yeni olmıyanlarda âdetden çok olup, on günü de aşan ve hâmile ve âyise [ihtiyâr] kadınlardan ve dokuz yaşından küçük kızlardan gelen kanlar, hayz olmaz. Buna (İstihâza) denir. Kadın ellibeş yaşlarında (Âyise) olur. Âdeti beş gün olan, güneşin yarısı doğunca kan görüp, onbirinci sabâhı, güneşin üçde ikisi doğarken kan kesilse, ya'nî on günü birkaç dakîka aşmış olsa, âdet zemânı olan beş günden sonra gelenler, istihâza olur. Çünki, güneşin doğma zemânının altıda biri kadar, on günü ve on geceyi aşmışdır. On gün temâm olunca gusl edip, âdetden sonraki günlerde kılmadığı nemâzları kazâ eder.

İstihâza günlerinde bulunan bir kadın, idrârını tutamıyan veyâ sık sık burnu kanayan kimse gibi, özr sâhibi olur. Nemâz kılması ve oruc tutması lâzım olur ve kan gelirken dahî vaty câiz olur.

İmâm-ı Muhammede "rahime-hullahü teâlâ" göre, bir kız, ömründe ilk olarak, bir gün kan görse, sonra sekiz gün görmese ve onuncu gün yine görse, on günün hepsi hayz olur. Fekat, birgün görse, dokuz gün görmese, onbirinci günü yine görse, hiçbiri hayz olmaz. Kan görülen iki gün istihâza olur. Çünki, onuncu günden sonra görülen kandan önceki temizlik günlerinin hayz sayılmıyacağı yukarıda bildirilmişdi. Onuncu ve onbirinci günleri kan görürse, aradaki temizlikler de hayz sayılarak, on günü hayz, onbirinci günü istihâza olur.

İstihâza kanı, hastalık alâmetidir. Uzun zemân akması, tehlükeli olur. Tabîbe mürâce'at etmek lâzım olur. Kardeş kanı (sang-dragon) denilen kırmızı sakızı veyâ damla sakızı toz edip, sabâh-akşam birer gramı su ile yutulursa, kanı keser. Günde beş gram alınabilir.

Bir kadının hayzı, çok def'a her ay aynı gün sayısında olur. Burada bir ay, bir hayz başından, ikinci hayz başına kadar geçen zemândır. Her kadının kendi gün sayısını ve sâatini (Âdetini) ezberlemesi lâzımdır. Âdet çok sene değişmez. Değişirse, yeni âdetini ezberlemelidir.

(Bahr) ve (Dürr-ül-müntekâ)da diyor ki, (Kan âdet zemânını aşıp, on günden önce kesilince, kesildikden sonra, onbeş gün ve gece içinde hiç gelmezse, aşırı geldiği günlerin hayz olacağı, sözbirliği ile bildirildi. Âdet günü değişmiş olur. Onbeş gün ve gece içinde bir kerre kan gelirse, âdetini aşmış olanlar hayz olmaz, istihâza olur. İstihâza oldukları anlaşılınca, o günlerde kılmadığı nemâzları kazâ eder.) Kesildiği nemâz vaktinin sonu yaklaşıncaya kadar beklemesi müstehab olur. Sonra gusl edip, o vaktin nemâzını kılar. Sonra vaty câiz olur. Beklerken, guslü ve nemâzı kaçırırsa, nemâz vakti çıkınca, guslsüz vaty câiz olur.

(Menhel)de diyor ki: Üç günden önce kesilince nemâz vaktinin sonu yaklaşıncaya kadar bekler. Sonra, gusl etmeden yalnız abdest alıp, o nemâzı kılar ve önce kılmadıklarını kazâ eder. O nemâzı kıldıkdan sonra kan yine gelirse, nemâz kılmaz. Yine kesilirse, vakt sonuna doğru yalnız abdest alıp, o nemâzı kılar ve kılmadıkları varsa kazâ eder. Üç gün temâm oluncıya kadar böyle yapar. Fekat gusl etse bile vaty halâl olmaz.

Kan gelmesi üç günü geçdi ise, âdetden önce kesilince, âdet zemânı geçinceye kadar, gusl etse bile, vaty halâl olmaz. Fekat nemâz vakti sonuna kadar kan lekesi görmezse, gusl edip o nemâzı kılar. Kılmadıklarını kazâ etmez. Oruc tutar. Kan lekesi görmediği gün, yeni âdetinin sonu olur. Fekat, kan yine başlarsa, nemâzı bırakır. Tutmuş olduğu orucu Ramezândan sonra kazâ eder. Kan durursa, yine nemâz vaktinin sonuna yakın gusl edip, nemâzını kılar. Oruc tutar. On güne kadar böyle devâm eder. On günden sonra, kan görse de kılar ve guslden önce vaty halâl olur. Fekat vatydan önce gusl abdesti almak müstehab olur. Fecr doğmadan önce kan kesilse fecrin doğmasına, yalnız gusl abdesti alıp elbisesini giyecek kadar zemân olur da, Allahü ekber diyecek kadar fazla zemân kalmazsa, o günün orucunu tutar. Fekat, yatsıyı kazâ etmesi lâzım olmaz. Tekbîri söyliyecek kadar da zemân olursa, yatsıyı kazâ etmesi de lâzım olur. İftârdan önce hayz başlarsa, orucu bozulur. Ramezândan sonra kazâ eder. Nemâz içinde hayz başlarsa, nemâzı bozulur. Temizlenince farz nemâzı kazâ etmez. Nâfileyi kazâ eder. Fecr doğdukdan sonra, uyanınca kürsüfünde kan lekesi gören, o anda hayzlı olur. Uyanınca, kürsüfünü temiz gören, yatarken hayzdan kurtulmuşdur. İkisine de yatsıyı kılmak farzdır. (Feth). [İdrâr kaçıran da böyledir.] Çünki, nemâzın farz olması, vaktinin son dakîkasında temiz olmağa bağlıdır. Vakt nemâzını kılmadan önce hayz gören, bu nemâzı kazâ etmez.

İki hayz arasında en az onbeş gün temizlik bulunması lâzımdır. Onbeş veyâ dahâ çok gün ve gecede hiç kan gelmezse, önceki ve sonraki kanların başka iki hayz olacakları söz birliği ile bildirildi. Kan on günden önce kesilip, âdet zemânının değişip değişmediği anlaşıldıkdan sonra, bu âdet zemânından sonra onbeş gün geçmeden görülen kanlar, (İstihâza) olurlar, hayz olmazlar. Onbeş gün sayılırken, arada bulunan istihâzalı günler de temiz sayılırlar. Bu istihâzalı günlere, (Hükmî temizlik) günleri denir. Görülüyor ki, on günlük hayz müddeti içinde, kan görülen günler arasında bulunan temizlik günleri hayz kabûl edilmekde, on günden sonraki istihâzalı günler ise, temiz kabûl edilmekdedir. Âdet zemânı belli oldukdan sonra başlıyan onbeş gün içinde, hiç kan görülmezse veyâ kan görülmeyen bir veyâ birkaç gün varsa, bu onbeş günden sonra devâm eden veyâ başlıyan kan, yeni hayzın başlangıcı olur.

Onbeş gün içinde hiç temiz gün olmadan, kan her gün görülürse, âdetine göre hesâb olunur. Ya'nî, bir evvelki ay içindeki temizlik günü kadar temizlik ve âdeti kadar hayz kabûl edilir. Kan devâm etdiği müddetçe, böylece senelerce, hesâb ile hareket edilir. Bu arada bir def'a kan kesilirse, tekrâr görüldüğü gün, yeni hayzın başlangıcı olur. Bir kız beş gün kan görse, sonra kırk gün hiç görmese, sonra her gün devâmlı görse, bu son gördüğü, yeni hayzın başlangıcı olur. Âdet zemânı beş gün, temizliği kırk gün olan kadın olur. Yeni hayzı devâmlı olduğu için, bunun ilk beş günü hayz olur. Bundan sonra kırk gün temiz, ya'nî istihâzalı kabûl edilir. Âdet zemânını unutan kadına, (Muhayyire) denir.

(Nifâs), lohusa demekdir. Nifâs zemânının azı yokdur. Kan kesildiği zemân, gusl edip nemâza başlar. Fekat, âdeti kadar gün geçmeden cimâ' edemez. En çok zemânı kırk gündür. Kırk gün temâm olunca kan kesilmese de, gusl edip, nemâza başlar. Kırk günden sonra gelen kan, istihâza olur. Birinci çocuğunda, yirmibeş günde temizlenen kadının âdeti, yirmibeş gün olur. Bu kadının ikinci çocuğunda kan, kırkbeş gün gelse, nifâsı yirmibeş gün sayılıp, yirmi günü istihâza olur. Yirmi günlük nemâzlarını kazâ eder. O hâlde nifâs gününü de ezberlemek lâzımdır. İkinci çocukda kan, kırk günden önce, meselâ otuz beş günde kesilirse, bunun hepsi nifâs olur ve âdeti yirmibeş günden, otuzbeş güne değişmiş olur.

Ramezânda, sahûrdan [ya'nî fecrden] sonra, hayzdan veyâ nifâsdan kesilen, o gün yimez içmez. Fekat, o günü kazâ eder. Hayz ve nifâs sahûrdan sonra başlarsa, ikindiden sonra da olsa, o gün yiyip içer.

Hayz günlerinde nemâz, oruc, câmi' içine girmek, Kur'ân-ı kerîm okumak ve tutmak, tavâf, cimâ', dört mezhebde de harâm olur. Orucları kazâ eder. Nemâzları kazâ etmez. Nemâzları afv olur. Her nemâz vaktinde abdest alıp, seccâdesi üzerinde, o nemâzı kılacak kadar zemân oturup tesbîh okursa, en iyi kılmış olduğu bir nemâzın sevâbını kazanır.

(Cevhere) kitâbında buyuruyor ki, (Kadının, hayz başladığını kocasına bildirmesi lâzımdır. Kocası sorunca bildirmezse, büyük günâh olur. Temiz iken, hayz başladı demesi de büyük günâhdır. Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem", (Hayzın başladığını ve bitdiğini kocasından saklıyan kadın mel'ûndur) buyurdu. Hayz hâlinde de, temiz iken de kadına dübüründen yaklaşmak harâmdır. büyük günâhdır. Buna (Livâta) denir.) Zevcesine böyle yapan mel'ûndur. Puştluk, ya'nî oğlan ile livâta yapmak dahâ büyük günâhdır. Livâta yapanda, çok tehlükeli olan it uru ve Aids hastalığı hâsıl olmakdadır. Enbiyâ sûresinde, livâtaya, (Habîs işdir) buyuruyor. Kâdî-zâdenin, (Birgivî) şerhinde, Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem", (Lût kavmi gibi livâta yapanları, suç üstü yakalarsanız, ikisini de öldürünüz!) buyurdu. Ba'zı âlimler, yapanı da, yapılanı da ateşde yakmalıdır, dedi.

182 - Akşam, sabâh Âmentüyü okuyarak îmânını yeniden tâzele! Âmentü, îmânın altı şartını bildirmekdedir. Âmentünün ma'nâsını da ezberle ve çoluk çocuğuna da ezberlet! Çünki, ne zemân öleceğiniz belli değildir. Dâimâ kelime-i tevhîd oku ve inanılması lâzım gelen altı şeyi iyi öğren ve tasdîk ve ikrâr eyle ve onlara da öğret! Bunları bilmiyenlerin îmânı gider.

Peygamberimiz "aleyhisselâm" buyurdu ki: (Bir kimse, bir müslimânı islâmiyyete muhâlif işden doğru yola teşvîk ederek ikâz eylerse, kıyâmet gününde Hak teâlâ hazretleri, o kimseyi Peygamberlerle berâber haşreder.)

Tenbîh: Bir müslimânı islâmiyyete muhâlif işden vazgeçirmeğe, (Nehy-i anil münker) denir.

Bir müslimâna Allahü teâlânın emrini öğretmeğe ve yapdırmağa, (Emr-i bil ma'rûf) denir. Emr-i ma'rûf ve nehy-i münker çok sevâbdır. (Vicdanlara tecâvüz etmemeli, Evliyâlar kimseye karışmazdı) diyenler var. İmâm-ı Rabbânînin mahdûm-i mükerremi olan kayyûm-i Rabbânî, Halîfe-i ilâhî allâme-i nâ mütenâhî Muhammed Ma'sûm "kaddesallahü sirrehül'azîz" 1079 [m. 1667] senesinde vefât etmişdir. Bu büyük âlim, üç cild (Mektûbât)ının birinci cildi yirmidokuzuncu mektûbunda böyle söyliyenlere çok güzel cevâb vermekdedir. Bu mektûbun tercemesi, (Se'âdet-i Ebediyye) ilmihâl kitâbında mevcûddur.

183 - Ey Oğul! Hasta ziyâretinden yüzyirmiikinci maddede bahs etmişdik. Yalnız şunu da hâtırlatmak lâzımdır ki, bir hastanın üç hâli vardır:

1- Bir melek gelerek ağzının tadını alır.

2- Bir melek de kuvvetini alır.

3- Bir melek de gelip günâhlarını alır.

Hasta iyi olunca, ağzının tadını alan melek, yavaş yavaş geriye verir. Kuvvetini alan melek de, geriye verir. Günâhlarını alan meleğe gelince, bu, Allahü teâlâya sorar. Bu günâhı ne yapayım? Allahü teâlâ, hadîs-i kudsîde buyurur ki: (Benim rahmetim gazabıma sebkat etmişdir. Binâenaleyh, hasta kulumun günâhını afv eyledim!) Hastalık, derd, keder, günâhları götürmez. Bu acılara sabr etmek, günâhları götürür.

Sana iyilik yapana iyilik yap, fenâlık yapanı, zulm edeni afv eyle, onlara nasîhat et! Sapık inançlı, fenâ huylu kimselerden kaç! Onunla arkadaşlık yapma!

184 - Ey Oğul! Sultân-ı Enbiyâ "sallallahü aleyhi ve sellem", Ebû Hüreyreye buyurdu ki: (Hastanın hâlini sormak için iki kilometre git, küs olan kimseleri barışdırmak için dört kilometre yürü, altı kilometre de, bir din kardeşini ziyâret etmek için git, bu kadar da, ilm adamından bir mes'ele öğrenmek için git!) [Bir mil iki kilometredir.]

185 - Her insana elinden geldiği kadar iyilik et! Müslimânların ilm öğrenmelerine ve ibâdetlerine yardım et! En büyük yardım, onlara Ehl-i sünnet i'tikâdını, halâlları, harâmları, farzları öğretmek ve hâtırlatmakdır. Bunları Allah rızâsı için yap! Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki: (Allahü teâlâya Cebrâîl aleyhisselâm gibi ibâdet etseniz, mü'minleri, Allah için sevmedikçe ve kâfirleri ve mürtedleri, Allah için kötü bilmedikçe, hiç bir ibâdetiniz, hayrat ve hasenâtınız kabûl olmaz!) Allahü teâlânın en çok sevdiği ibâdet, hubb-i fillah ve buğz-i fillahdır. Ya'nî, müslimânları sevip, onlara yardım ve hayr düâ etmek ve dîn-i islâmı beğenmeyenleri, islâmiyyete ve müslimânlara düşmanlık edenleri sevmemek ve îmâna, hidâyete kavuşmaları için düâ etmekdir.

Peygamberimiz "aleyhisselâm" buyurdu ki: (Yâ Ebâ Hüreyre! Benim ile Arş gölgesinde gölgelenmek istersen, her gün yüz kerre salevât-ı şerîfe getir! Mahşerde benim havzımdan içmek istersen, mü'min kardeşinle üç günden fazla dargın durma! Fekat, şerâb [veyâ diğer alkollü içkileri] içen ve harâm yiyenler ile konuşma, kendini onlardan çek!)

186 - İslâm bilgilerinin [ya'nî din ve fen bilgilerinin] tahsîline çok ehemmiyyet ver! Peygamberimiz "aleyhisselâm" bir hadîs-i şerîflerinde, (İlmi beşikden mezâra kadar tahsîl ediniz), diğer bir hadîs-i şerîfde, (İlmi arayınız, velev ki, Çinde olsa) buyurdu. [Ya'nî dünyânın bir kenârında ve kâfirlerde olsa dahî arayınız demekdir.]

İslâm bilgileri ikiye ayrılmışdır: Din bilgileri ve fen bilgileridir. Önce din, sonra fen bilgilerini öğrenmek lâzımdır.

Rivâyet olunur ki, imâm-ı Ahmed ibni Hanbelin "rahime-hullahü teâlâ" [164-242 Bağdâddadır] yanına gelip, ondan nasîhat isteyen bir kimseye şöyle nasîhat etmişdir:

(Hak teâlâ hazretleri senin ve bütün âlemin rızkına kefîldir. Rızk için [elinden geldiği kadar çalışdıkdan sonra] düşünmeğe hiç lüzûm yokdur. Çünki, Hak teâlâ tarafından bütün rızklar taksîm edilmişdir. Çalışarak, hissene düşen rızkı arayıp bulursun. Bir sadakanın yerine on misli ile mukâbele edildikden sonra, çalışana karşılığı verileceğine hiç şübhe yokdur. Cehennem azâbı hak oldukdan sonra, günâh işlemeğe cesâret edilir mi? Bütün işler, Hak teâlânın takdîri iledir. Sen fakîr olup, başkalarının zenginliğine canının sıkılmasının ne fâidesi olur?)

Bunları dinleyip kabûl eden kimseye, nasîhat olarak bu kadar yeter. Dinlemiyenlere bunun gibi bin dürlü nasîhat eylesen fâidesi olmaz. Çünki nasîhatların hemen hepsi bunların içinde toplanmışdır.

187 - Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki, (Hak teâlâ, çalışan bir kuluna rızkı az verse, o kul ağlayıp bağırmasa ve böylelikle fakîrliğine sabr eylese, Hak teâlâ hazretleri, meleklerine karşı, bu kul ile iftihâr eyler ve buyurur ki, ey benim meleklerim! Sizler şâhid olun, bu kulumun her bir lokmasına Cennet-i a'lâda bir köşk ve bir derece ihsân eylerim.)

188 - İnsanlara dâimâ iyi muâmelede bulun! Gördüğün küçük, büyük her müslimâna müslimân selâmı ver! İnsanlarla iyi geçin ki, öldükden sonra seni yâd etsinler ve hayr düâ ile ansınlar. Bir kimse, bir mü'min kardeşine, (Selâmün-aleyküm) diyerek müslimân selâmı verse, on sevâb yazılır. (Esselâmü-aleyküm ve rahmetullah) derse, yirmi sevâb yazılır. (Ve aleyküm selâm) diye cevâb verene, on sevâb yazılır. Selâm verene, cevâb vermek farzdır.

(Merâk-ıl-felâh)da, nemâzın müfsidlerine başlamadan diyor ki: (Başı veyâ bedeni eğerek selâm vermek mekrûhdur. Yalnız el ile selâm vermek ve eli başına kaldırarak vermek de mekrûhdur. Ağız ile ve el ile birlikde vermek mekrûh değildir. Gelen büyüğe karşı ayağa kalkmak, gelen böyle yapılmasını sevmezse, mekrûh değildir. Severse, kendisine mekrûh olur. Şerrinden korkup kalkana mekrûh olmaz. Giderken kalkmak da böyledir. Âlimin ve âdil sultânın [sâlih olan hükûmet adamlarının], ananın, babanın elleri öpülür.)

189 - İşlerinde acele etme ve hemen karâr verme! Acele ile verilen karârlara şeytân karışır. Hadîs-i şerîfde, (Acele şeytândandır. Teennî Rahmandandır) buyuruldu. Nefsin istediği birşey hâtırına gelince, şeytân, (fırsatı kaçırma, hemen yap) der. O da, yapar. Kalbe gelen şeyi yapmakdan Allahü teâlâ râzı olur mu düşünmeli, sevâb mı, günâh mı olacağını anlamalı. Günâh değil ise, yapmalıdır. Böylece, teennî etmiş, ya'nî acele etmemiş olur. Yalnız beş yerde acele etmek lâzımdır:

1- Müsâfirin gelince, önüne yiyecek getir!

2- Hasbel beşer bir günâh işleyince, hemen tevbe, istigfâr eyle!

3- Her beş vakt nemâzını, vakt geçmeden, acele, ya'nî erken kıl!

4- Kız veyâ oğlan çocuklarına, din bilgilerini ve nemâz kılmasını öğret! Bulûğa erişince, gecikdirmeden evlendir!

5- Ölen şahsın defn edilmesinde acele eyle! [Fekat bunun için, beş vakt nemâzın sonundaki, âyetel kürsî ve tesbîhleri terk etme!]

190 - Hiçbir günâhı işleme! Allahü teâlânın gadabı hangi günâhda olduğu belli değildir. Sevâb olan işlerin hepsini işlemeğe çalış! Zîrâ, Hak teâlânın rızâsının hangi amelde olduğu belli değildir.

191 - İki günâhdan çok kork! Birisi, emrinde olan insanlara zulm etme! En büyük zulm, onların islâm bilgilerini öğrenmelerine, ibâdet yapmalarına mâni' olmakdır. İkincisi, din ve dünyâ yolunda hâin olma! Her günâhdan kork! Bir kimse, bir günâh işlemek istese, fekat Allahü teâlâdan korkarak ondan vazgeçse, Hak teâlâ o kimseye Cennet-i a'lâda bir köşk ihsân eder. Bir müslimân, sana zarar verirse, sen ona iyilik et! Hiç kimsenin ayblarını yüzlerine vurma!

192 - Elinden geldiği kadar yolları ve sokakları, câmi'leri ta'mîr et ve düzen içinde sakla, temizliklerine dikkat eyle!

193 - İbâdetlerine sevâb verilmesi ve düâların kabûl olması için halâl nafaka kazanmak şartdır. Rızkının halâl olması için her işinde, her hareketinde, doğrulukdan ayrılma! İslâmiyyetin emrlerini eksiksiz ve tâm olarak yap, san'atında, vazîfende ve me'mûriyetinde istikâmetden ayrılma, hîle ve hıyânet yollarına sapma ki, aldığın para, ücret ve aylık sana halâl olsun!

Sabâhleyin yemeği erken yimenin dört fâidesi vardır:

1- Ağız kokusunu giderir.

2- Sonra su içilse, vücûda ziyân etmez.

3- Bir yere gidecek olursa, karnı tok olur.

4- Kimsenin lokmasında ve yemeğinde gözü kalmaz.

Az yimek, çok fâidelidir. Meselâ, suyu az içirir, uykuyu az uyutur. Çok yimek ise, insanı tenbelleşdirir, vücûdü yorar, fazla su içirir ve mâlâ-ya'nîye sebeb olur. [Mâlâ-ya'nî lüzûmsuz, fâidesiz iş ve söz demekdir.]

Yemeğe, içmeğe başlarken (Bismillâhirrahmânirrahîm) oku! Ramezânda iftâr ederken, Besmeleden sonra, (Zehebez-zamâ vebtelletil-urûk ve sebetel ecr inşâallahü teâlâ) oku! Yemek yidikden sonra, (Elhamdülillah) söyle. Sonra, olur olmaz şeylerle dişlerini karışdırma! [En iyi diş temizleme vâsıtası misvâkdır.]

194 - Gîbet günâhından kendini çok koru! [Gîbet, bir müslimânın gizli günâhlarını ve açık kusûrlarını arkasından söylemek demekdir. Pervâsızca ve âşikâre yapılan günâhları ve bilhâssa dîni bozmak, müslimânlığı değişdirmek isteyen dinde reformcuları meydâna çıkarmak gîbet değildir. Bunları müslimânlara haber vermek lâzımdır.] Gîbet yapmakla, günâhların artdığı gibi, sevâbların mahv olur. Peygamberimiz "aleyhisselâm" buyurdu ki, (Gîbet yapmak, zinâdan dahâ ağır bir günâhdır.)

195 - Sakın, yalan söyleme ve yalan yere yemîn etme! Zîrâ, yalan yere yemîn edenlerin nesli kesilir. [Yemîn hakkında, arabca (Fetâvâ-yi Hindiyye) ve türkçe (Se'âdet-i Ebediyye) kitâblarında geniş bilgi verilmiş, hangi sözlerin yemîn etmek olduğu ve hangi sözlerin yemîn olmadığı uzun bildirilmişdir.] Riyâ, gösteriş yapma! Yalan yere sofuluk satma! Nasıl isen, öyle görün! Sende olmayan bir şeyi var gibi gösterip, kendine bühtân eyleme! Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki, (Kendini âlim gösteren câhiller, Cehenneme gideceklerdir.)

Bir müslimânın aybını meydâna çıkarmağa çalışma, kimsenin gizli hâllerini araşdırma! Peygamberimiz "aleyhisselâm" buyurdu ki: (Mi'râc gecesi bir takım insanlar gördüm ki, çok fecî' ve elîm bir şeklde kendi kendilerine azâb ederler. Cebrâîl aleyhisselâma sordum ki, yâ Cebrâîl, bunların günâhı nedir? Niçin böyle kendi kendilerine azâb ederler? Cebrâîl aleyhisselâm dedi ki, bunlar başkalarının ayblarını meydâna çıkaranlardır.)

Mûsâ aleyhisselâm, Tûr-i Sînâ'da Hak teâlâya sordu ki, (Yâ Rabbî! Başkalarının ayblarını meydâna çıkaranların cezâsı nedir?) Hak teâlâ buyurdu ki, (Tevbesiz giderlerse, yerleri Cehennemdir.) İmâm-ı Gazâlî "rahmetullahi aleyhi bârî" buyuruyor ki, günâhların büyüğü üç dânedir. Bunlar:

1- Bahîllikdir.

2- Hased yapmakdır.

3- Riyâdır.

Bahîl, hasîs, cimri demekdir. Bahîllik şudur ki, bir kimse bir iş için sana muhtâc olur da sen kıskanıp, o şeyi ona öğretmezsin. [Bahîllerin en fenâsı müslimânlara emr-i ma'rûf ve nehy-i münker yapmıyanlardır. Onlara dinlerini öğretmiyenlerdir. Veyâ yanlış öğretenlerdir.] Peygamberimiz "aleyhisselâm" buyurur ki: (Bahîl olanlar, her ne kadar zâhid olsalar da Cennete giremezler.)

Hased ise, bir kimsenin hayrlı bir işi veyâ evi, malı, mülkü, ilmi olsa, o kimseden bunların gitmesini, onda olmayıp, kendinde olmasını istemekdir. [Onda olduğu gibi kendisinde de olmasını istemek hased olmaz. Buna gıbta etmek, imrenmek denir. Günâh değildir.]

Sultân-ı Enbiyâ "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki: (Hased, ateşin odunu yidiği gibi, hasenâtı [ya'nî iyilikleri] yir.)

Riyâ ise, nemâz, oruc, sadaka ve yol, câmi'i şerîf yapdırmak gibi hayrlı amelleri, insanlar görsün de beğensinler diye yapmakdır. İşte böyle bir maksadla yapılan işlerin hepsi riyâ faslına dâhildir. Riyâ, küçük şirkdir. Tevbe etmedikçe, kat'iyyen afv olunmaz. İlmi ile amel etmemek, amelinde salâh ve ihlâs olmamak ve din âlimlerine, ibâdet edenlere, ezâna, mubârek günlere kıymet vermemek de şakâvet alâmetidir.

196 - Ey Oğul! Şakîlerin alâmeti sende bulunmasın! Bu alâmetlerin evveli, zulm etmekdir. Zulm üç kısmdır:

1- Allahü teâlâya âsî olmak.

2- Zulm eden kimselere yardım etmek.

3- Kendi emri altında bulunanlara, ezâ, cefâ etmek. Onların ibâdet yapmalarına mâni' olmak.

Bu üç fi'li işliyenlerin varacağı yer, nihâyet Cehennemdir.

Tenbîh: Allahü teâlâya âsî olmak iki dürlüdür:

1- Allahü teâlânın emrlerini, ya'nî farzları yapmamakdır. Farzları, vazîfe kabûl etmiyenler kâfir olur. Vazîfe bilip, tenbellikle yapmıyanlar, ya'nî kazâ etmek, ödemek fikrinde olanlar, Hanefî mezhebinde, kâfir olmaz. Fekat en büyük günâh olur.

2- Hak teâlânın men' etdiğini, ya'nî harâmları yapmakdır. Harâmdan kaçmağı vazîfe bildiği hâlde, nefsine uyarak yapan ve sonra üzülenler kâfir olmaz. Harâm işliyen müslimânlara (fâsık), âsî denir. Harâm işlemiyenlere ve farzları yapanlara (sâlih) [iyi insan], müttekî denir. İttikânın, ya'nî harâmdan kaçmanın sevâbı, farzları yapmanın sevâbından dahâ fazladır. Farzları yapmamanın günâhı, harâm işlemek günâhından dahâ çokdur. Harâmların mikdârı çok değildir. Meselâ, adam öldürmek, gîbet [arkadan çekişdirmek], zinâ etmek, kadınların, kızların başları, kolları, bacakları açık sokağa çıkmaları, hırsızlık, yalan, içki içmek, kumar oynamak, altın, gümüş kullanmak, erkeklere de kadınlara da harâmdır. Yalnız ev içinde süs için takmak kadınlara câizdir. Erkeklere yalnız gümüş yüzük câizdir. Gümüşden başkası harâmdır.

Geçdi gençlik, tatlı bir rü'yâ gibi, ey çeşmim zâr!
Beni mecnûn etdi girye, meskenim olsun mezâr!

(ÖNCEKİ SAYFA) (SONRAKİ SAYFA)